Gezi yazılarını yazmamdaki sebeplerden biri gezip gördüklerimi paylaşmaksa en az bunun kadar önemli bir sebebi de daha sonra geriye dönüp okuyarak yaptıklarımı hatırlamak. 2 yıl önce yine Roma'ya gitmiştim. Anlaşılan o zaman yazmak için çok fazla vaktim yokmuş ki o zaman yazdığım yazıda pek de fazla birşeye değinmemişim.
2 yıl aradan sonra geçtiğimiz kasımda bir haftasonluğuna Roma'ya gittim. Daha henüz TL fiilen devalüasyona uğramamış ve euro 2,8 TL civarlarındayken, batmakta olduğu için 3 kuruşa yolcu taşıyan Alitalia'dan 360 TL'ye bilet buldum. İşin güzel tarafı, sefer İstanbul'dan cuma 19.00'da kalkıyor, pazar akşamı 21.30'da dönüyor. Bu da size işinizden izin almadan tepe tepe 2 tam gününüzü değerlendirme imkanı sunuyor.
Roma havalimanı şehrin 30 km dışında. Şehre gitmek için en hızlı yol tren olsa da 14 avro ile epey pahalı bir ulaşım aracı. Öte yandan Havaş tarzı otobüsler sadece 5 avroya tren terminaline götürüyorlar. Biz, bavullar ile cuma gece yarısı çok dolaşmamak adına terminale yürüme mesafesinde bir otelde kaldık. Bölge çok tekin gibi görünmese de esasında bir tehlike barındırmıyor ve fiyatlar, diğer bölgelere göre çok da uygun.
Roma'yı gezmek için yapacağınız ilk şey bir Roma Pass edinmek olmalı. 35 avroya size iki müzeye bedava giriş hakkı, diğer müzelere indirimli giriş ve 3 gün boyunca toplu taşıma araçlarını kullanım sağlıyor. Sadece Kolezyum'a gidecekseniz bile bunu alın derim. Zira Kolezyum'a giriş bileti almak demek bir haftasonunda en az 2 saat sırada beklemek demek. Roma Pass ile size ayrılan hattan bu sırayı transit geçiyorsunuz ve eğer interrail yapan bir öğrenci değil de benim gibi sadece haftasonluğuna gelen biriyseniz çok kıymetli 2 saat kazanıyorsunuz. Zaten Kolezyum'a giriş ücreti 15 avro. Benim pek ilgimi çekmese de 16-17. yüzyıldan kalma resimlerin olduğu Villa Borghese de bir o kadar pahalı. Sadece o ikisini kullansanız bile Roma Pass kendi parasını çıkartıyor.
Roma'ya kaç gün yeter sorusu çok kolay yanıt verilecek bir soru değil. Mesela şehirde 600 tane kilise var bunun yarısı içine girip görmeye değer. Sokaktan geçerken şöyle alalen girdiğiniz bir kilisenin içinde Rafael'in yaptığı bir tabloya rastlayabiliyorsunuz. O yüzden hakkını vermek istiyorsanız epey bir süre geçirmek gerekiyor.
Yine de bizim sadece bir haftasonumuz var. Yeteri kadar yürürseniz ve müzelere takılmazsanız, günü verimli kullandığınız sürece kentin belli başlı çoğu simgesini görebilirsiniz. Şurayı, burayı gezin konularına çok girmeyeceğim. Dünya'nın en çok ziyaret edilen şehirlerinden birisi ile ilgili çok fazla kaynak bulabilirsiniz.
Tavsiyem bir akşam yemeğini Piazza Navano civarındaki restaurantlarda şarap - şarküteriye ayırın. Diğer tavsiyem de Vatikan'ı Pazar sabahı ziyaret edin. Zira Papa çıkıp konuşma yapıyor. Bu da size eşsiz bir deneyim yaşatıyor. Eğer bir haftasonundan daha fazla vaktiniz varsa en azından bir yarım gününüzü Vatikan müzelerini ayırın. Gerek Haçlı seferlerinden toplananlar olsun, gerek Rönesans döneminin ünlü isimlerinin tabloları olsun, bu müzelerde görecek epey bir şey var. Ayrıca meşhur Sistina Şapel'i de bu müzelerin içinde kalıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder