İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

5.10.2015

Dachau ve Neuschwanstein: Münih'ten Günübirlik

Her ne kadar Oktoberfest amacıyla bu seyahate çıkmış olsak da bütün gün içemeyeceğimize göre etrafı gezip görmek için de yeterince vaktimiz oldu. Bu doğrultuda bir gündüzümüzü Münih’e trenle 15 dakika mesafedeki Dachau’da geçirdik. 1933 Ocağında başa geçen Naziler daha 6 ay dolmadan, temmuz ayında diğer bütün partileri kapatıp faşist rejimi ilan ediyorlar ve daha o yıl Dachau’da ilk toplama kampını inşa edip, karşıt politik görüşlü insanları kamplarda toplamaya başlıyorlar. İşte her ne kadar Yahudi lobisinin yönlendirdiği Hollywood filmleriyle toplama kamplarında yahudiler ön plana çıksa da bu toplama kampının, savaştan çok önce ilk ziyaretçileri diğer siyasi görüşteki insanlar.

Dachau tren istasyonunun hemen önünden kalkan 726 numaralı otobüs sizi bu toplama kampına götürüyor. Kalabalığı takip etmeniz yeterli, zira Dachau’ya gelmenin yegane sebebi bu kamp. 1965 yılında burası hayatını kaybedenler için anma merkezine dönüştürülüyor.  Salı  - Cuma günleri arası 17.30’a kadar açık ve ücretsiz.  Bir dere kenarına kurulu kampa üzerinde “Çalışmak Özgürleştirir” yazan kapıdan geçerek giriyoruz. Zira bu kampın ilk yıllarındaki amacı tutukluları günde 14 saat boyunca çalıştırmak. Müzeye girer girmez sağ tarafta bir müze var. Burada size Nazizim’in nasıl geliştiği ve Dachau’daki hayat hakkında bilgiler veriliyor. İlk başta eski propaganda afişleri ve verilen bilgiler oldukça ilginç gelse de müze uzuyor da uzuyor bir türlü bitmek bilmiyor ve bir yerden sonra sıkılıp yarıda bırakarak gezmeye başlıyoruz. Zamanında tutukluların kaldığı barınaklardan sadece ikisi ibret olması açısından ayakta bırakılmış, gerisi yıkılmış. Barınakların bittiği yerde 1965 yılında burada hayatını kaybedenler anısına Yahudiler ve Hristiyanlar için ayrı ayrı iki anıt dikilmiş. Sola döndüğümüzde sonradan eklenen ve kaçmayı imkansızlaştıran elektrikli dikenli telleri görüyoruz. Bazı insanların bu işkencenin bir an önce son bulması için kendilerini dikenli tellere atarak intihar ettiklerini yazıyor bir tabela. İşte bu dikenli tellerin arasında ufak bir geçit bulunuyor kampın dışında kalan. Derenin hemen öteki tarafında kalan, ormanın arasında ağaçların gizlediği küçük binaya gelmeden hemen önce 1994’de Rusların, burada hayatını kaybedenler için inşa ettiği küçük bir şapel bulunuyor. Kocaman bacası bulunan bu küçük binanın sadece birkaç odası bulunuyor: Soyunulan bekleme odası, duş görünümü verilmiş gaz odası ve krematoryum.

İkinci gün ise Dachau’nun aksine daha masalsı, daha huzur veren bir yere Neuschwanstein Kalesi’ne gidiyoruz. Burası karlı fotoğraflarıyla ikonik bir hal alan, aynı zamanda Disney logosunda da yer alan Alplerin eteğinde orta çağ görünümlü ama esasında 1880’de tamamlanan bir saray. Münih’ten yaklaşık iki saatlik bir tren yolculuğu ile önce Füssen’e oradan da otobüsle Hohenschwangau köyüne ulaşılıyor. Eğer iyi bir planlama yaparsanız, biletinizi 2 gün önceden internetten almakta fayda var. Zira biz köye vardığımızda saat 12.30 idi, yarım saat bilet kuyruğu bekledikten sonra anca 16.50’de giriş için bilet alabildik. Eğer biraz daha geç kalsaydık muhtemelen bilet alamayacaktık.
Bu aradaki 4 saatlik boşluk bize Alplerin keyfini çıkarma ve temiz dağ havası almak için bir fırsat verdi. Bir yerde oturup öğle yemeği yedikten sonra yağlı boya tablolarından fırlamış güzellikteki gölde, deniz bisikleti kiralayarak bir de tepedeki şatoya gölün içinden baktık. Sonrasında şatoya çıkmak için birkaç yol var. Öncelikle yürüyebilirsiniz, 1,80 avro karşılığında otobüse binebilirsiniz ya da 6 avro verip faytona binebilirsiniz. Biz tercihimizi faytondan yana kullandık. Sabahtan beri in çık yapan iki at 13 kişi ve bir de araba çekmekten pert olmuş, yanımızdan geçen insanlar bizden daha hızlı çıkıyordu ama olsun.


Almanların üretim bandı şatoya girişte de devam ediyor.  5 dakika arayla içeriye 20’şerli gruplar halinde alıyorlar. Elinize audioguide’ı tutuşturuyorlar. Bir odaya girdiğinizde audioguide otomatik olarak çalışmaya başlıyor ve audioguideda anlatılanlar bitmeden odayı terk edemiyorsunuz. Kısacası öyle sağ sola baka baka laylaylom bir şekilde yürüyemiyorsunuz. Adamlar size ne bilgi aktarmak istiyorlarsa öncelikle onu dinleyeceksiniz.  Ben size kısaca verilmek istenen bilgileri özetleyeyim: O bölgede doğan Bavyera kralı II. Ludwig Wagner’in bir operasından esinlenip daha önce hali hazırda harabeler bulunan tepenin üzerine şato diktirip burada inzivaya çekilmek ister. 1600’lerdeki mutlak monarşiye özenen ve böyle bir dünya hayali kuran kralımız biraz geç kalmıştır zira artık o dönemlerin üzerinden 200 yıl geçmiş ve demokrasi hareketleri başlamıştır. En nihayetinde Prusyalılar  gelir ve II. Ludwig’i hapse tıkar, kralımız da hapishanede intihar eder.  Sarayın dışı, içinden çok daha gösterişli. Hatta 12 avro vermeye değer mi emin değilim. Kısacası eğer geldiğinizde bilet bulamazsanız fazla üzülmeyin, pek bir şey kaçırmamış olacaksınız.


Şatonun o meşhur fotoğrafları bir köprünün üzerinden çekiliyor ve ne yazık ki biz gittiğimizde köprü bakıma alınmıştı ve biz oradan fotoğraf çekemeden geri dönüş yoluna çıktık ve 4 günlük güney Bavyera tatilimizi sonlandırdık. Açıkçası 2 günümüz daha olmasını isterdim zira Münih’in kuzeyinde kalan ve UNESCO dünya mirası listesine alınan Würzberg, Bayreuth, Rotenburg gibi ufak kasabalar ve II. Dünya Savaşı’ndaki önemiyle Nürnberg’e arabayla bir roadtrip yapmak isterdim. Artık başka bir sefere diyerek bayramımızı sonlandırdık. 

Hiç yorum yok: