İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

2.10.2015

Münih: Bir Oktoberfest Hatırası

Askerdeyken izne çıktığımda sabah 10’da birane sahibiyle birlikte kepenkleri açar o kahvaltısını eder ben ise demlenmeye başlardım. Hayatımda bir daha da bu kadar erken saatte alkol almamışımdır. Her şey dahil otellerin bokunu çıkarmak için sabah kahvaltısında içmeye başlayan görgüsüz Ruslara şahit olmuştum ama bir tren istasyonunda altlık babında bir güruhun yaptığını görmek apayrı bir deneyim. Kareli gömlekli, deri pantolonlu erkekler ve göğüs çatalını açıkta bırakan driendl adlı elbiseleriyle kadınlar sabahın 10’unda bira içmeye gitmek için treni beklerken boş durmuyorlar ve çoktan altık yapmaya başlıyorlardı. – ki bu benim anca uyanıp, kahvaltı edip sonrasında trene bindiğim saatti. Festival alanında bira servisinin zaten 10’da başladığını düşünürsek, birkaç saat öncesinden bunu halihazırda yapmış başka bir güruh da pekala olabilir. –

Daha önce sanırım Madrid yazımda da belirttiğim gibi gezip-görme kültürü artık çoğunlukla deneyim yaşamaya endekslendi. Dünyanın en büyük bira festivali Oktoberfest’in 2015’in kurban bayramına denk geleceğini ta 2013’te fark etmiş, bu yılın şubat ayında otel rezervasyonumuzu yaptırmıştım bile. Zira bu 2 haftalık süreç bütün yıl Münih’in en yoğun olduğu dönem ve oteller normal zamanın 3 katı civarlarda fiyat çekip geceliği yaklaşık 180 – 200 avro arasında değişiyor. Bu sebeple biz konaklamamızı Münih’e trenle 40 dakika mesafedeki Augsburg’da geceliği ortalama 70 avrodan ayarladık. Kahvaltı bile olmadığını düşünürsek esasında bu bile pahalı bir fiyat. Ulaşım için benim bulabildiğim en iyi seçenek günlük Bavyera biletleri. Bir kişi günlük 23 avro ile başlayıp sonra her bir kişi için 5 avro ödüyorsunuz. Yani örneğin 2 kişinin fiyatı 28 avro oluyor, bir başka deyişle kişi başı fiyat 14 avroya düşüyor. Eğer daha kalabalıksanız çok daha az oluyor. Bu biletle bütün bir gün boyunca hızlı trenler hariç trenler, S-bahn ve metroya binebiliyorsunuz. Tek yön normal tren biletlerinin 15-20 avrolarda gezindiğini düşünürsek  bu Bavyera biletleri baya hesaplı oluyor.  Şehir içi tren ve metroda rast gelmese de şehirler arası trenlerde sürekli kontrol var, kaçak binmeyi denemeyin.

Bayramın ilk günü sabahı Münih’e varıp Can Özenç ve kardeşi Deniz ile Münih belediye binasının da bulunduğu meydan olan Marienplatz’da buluşuyoruz.  Meydanda aşağı yukarı dolanan herkeste bu klasik Oktoberfest kıyafetleri var. Yani öyle gazetede gördüğünüz fotoğraftaki geleneksel kıyafetli insanlar tek tük değil. Daha tren istasyonundayken karşılaştığımız işportacılardan, büyük mağazalara kadar bu kıyafetler satılıyor. Sektör büyük anlayacağınız. Kadın driendlları 40 avro gibi fiyatlardan başlıyor. Erkeklerin pantolonları deri olduğu için 70 avrodan daha düşük fiyata pantolon yok. Erkekler bütün gün içip kafayı bulunca olur da bira bardaklarını devirirlerse pantolonları ıslanmasın, bira pantolondan kayıp gitsin diye bu pantolonları deriden yapıyorlarmış. İstanbul’dan getirdiğim kareli gömlek, pantolon askısı, ve yeşil/kahve rengi arası normal pantolonum ile ucundan bucağından kıyafetlere yaklaşmaya çalışıyorum.

Münih’in şehir merkezinde pek fazla bir şey yok. Belediye binası, birkaç kilise, şehir kapısı, vb. çok da olmazsa olmaz yerleri gördüğümüzde saat 13.30’du. Artık 30’una gelmiş bizler uzun uzadıya bu kadar içemeyeceğimizi düşünerek soluğu Olimpiyat Park’ında alıyoruz. Ülkede spor kültürü olunca 1972 Olimpiyatları için yapılan bu tesisler halen daha aktif bir şekilde kullanılabiliyor. Örneğin Mark Spitz’in zamanında şov yaptığı havuz bugün aylık üyelik sistemi ile kullanılıyor. Biz gittiğimizde içeride insanlar yüzüyordu. Ya da sporcuların konaklaması için yapılan olimpiyat köyü bugün üniversite öğrencilerine devlet yurdu işlevini görüyor. Burada mimarlık öğrencisi olan Deniz bize buradaki binaların mimarileri hakkında bilgiler veriyor. Ne demişler: Onlar konuşur, Almanlar yapar! En önemlisini en sona saklıyoruz ve Alienz Arena yapılana kadar Bayern ve milli takımın maçlarına ev sahipliği yapan Olimpiyat stadına geçiyoruz. Stadın mimarisi son derece değişik. Tribünleri Aspendos gibi bir tepenin yamacına kurulmuş ve stada girip yukarıya çıkmıyorsunuz tam tersine aşağı iniyorsunuz. Gönül isterdi ki yanımızda bir futbol atkımız olsun, hatıra fotoğrafını onunla çektirelim ama olmayınca Deniz’in fuları ile idare ediyoruz.

Saat 15.30 oldu ve artık bira içmek için hazırız. Metro bizi doğrudan festival alanının içerisine çıkartıyor. Burası rollercoasterları, dönme dolapları çarpışan arabaları ile klasik bir lunapark gibi ama bunun yanı sıra her biri yaklaşık 8500 kişi kapasiteli 14 bira çadırı olayın odak noktası. “Ya Perşembe akşamı kim gelecek, bu adamlar zaten yarın işe gidecekler” kafasıyla çadırlara dalıyoruz ama hepsi akşam için rezervli. Adamlar yarın iş var demiyor, içiyorlar. Bu rezervasyon işi yurt dışından gelen bir turist için meşgaleli. Çadırlar rezervasyonlarını mayısta başlatıyorlar ve öncelik bira üreticilerinde, sonra yerel devlet makamları, ardından Münihli şirketler, devamında Münih’te ikamet eden vatandaşlar, takibinde Bavyera eyaletinde oturanlar ve listenin en sonunda olur da yer kalırsa diğerleri geliyor.  Neyse ki şansımıza hava güzel, yağmur yok. Bahçelere rezervasyon yapılmıyor ve Paulaner çadırının bahçesinde bir masa bularak biralarımızı ısmarlıyoruz. O yüzden çadırlardan “hangisine gidelim, hangisini tavsiye edersin”  diye bir sorarsanız, hangisinde yer bulursanız oraya oturun derim. Çadırlar, bahçeler, sokakta yürüyenler, dönme dolap vb. şeylere binenleri  hesaba katarsanız bu panayırda aynı anda 250-300 bin kişi bulunuyor.


1800’lerin başlarında Kral Ludwig evleniyor ve taze kraliçenin adına bir festival düzenliyor. Paranın kokusunu alan bira üreticileri bu festivali bir gelenek haline getiriyorlar ve bugün bildiğimiz Oktoberst, Bavyeralı 6 büyük bira üreticisi Löwenbrau, Paulaner, Augustiner, Höfbrau, Spaten ve Hacker ile eylül sonunda başlayıp, ekimin ilk pazarı bitecek şekilde her yıl 2 hafta süreyle gerçekleşiyor. Biralar “mass” adı verilen litrelik bardaklarda geliyor ve tanesi 10.25 avro. Esasında Almanya’da biranın sudan ucuz olduğunu düşünürsek bu tutar Almanya standartlarında biraz yüksek ama o kadar da olsun artık. Geleneksel olarak yanında yarım tavuk tüketiliyor onun fiyatı da 13 avro civarında. Tüketim inanılmaz yüksek olduğu için her şey çok taze ve böylelikle çok lezzetli. Tavuğun yanına Bretzl adı verilen ekmeklerden aldınız mı tamam artık klasik Oktoberfest menüsü hazır. Tabi tek seçenek tavuk değil. Örneğin şu fotoğraftaki gibi şiş kebap misali pişirilen balıklar var, ki tahmin edebileceğiniz gibi çok taze ve lezzetliler. Yiyecek büfeleri gani gani, deniz ürünleri satan, sosisli, kuru yemişçi, çikolatacı...ne ararsan var. Mandaln ismi verilen karamelize edilmiş fıstıkları tavsiye ederim. Gecesine şansımız yaver gidiyor ve Can’ın bir arkadaşının babasının o akşama bir çadırda rezervasyonu var ve bizi de alabilecekleri dört kişilik fazla yerleri mevcut. Akşam artık hava da kararmaya başlayıp soğuyunca içeriye geçiyoruz. Olabildiğince çok insanı içeri alabilmek için masalar birbirlerine bitişik, banklar yapışık, arkandaki kimse onunla sırt sırta veriyorsun. Üflemeli çalgıların ağırlıkta olduğu bir orkestra güzel güzel çalıyor. Her yeri masa ve bankla doldurunca o müzik eşliğinde dans edecek tek bir yer kalıyor: Bankların üzeri! 8500 kişi hep beraber bira içip bankların üzerinde dans ediyor. Murat Kosova gibi konuşacak olursam: İşte Oktoberfest bu! Bira servisi 22.30’a kadar devam ediyor. Erken saatte biraları litre litre götürmeye başladığımızı düşünürsek yeter de artar bile.  Toplamda Münih’te 4 gün kaldık, diğerlerinde bu kadar uzun olmasa da toplam 3 gününde Oktoberfest’e geldik. Zira tren istasyonuna da yakın olduğu için keyifle bir akşam yemeği – bira yapılabilecek bir ortam. Yarın ki yazı da Bavyera çevresi ile devam ediyoruz.

Hiç yorum yok: