Bu haftasonu the Premiership’te oldukça hareketli ve renkli bir matchday izleyeceğiz. Çünkü ulusal maçlar dolayısıyla verilen aradan bu güne kadar geçen sürede Premier League’de çok önemli değişiklikler oldu, basına çok renkli demeçler yansıdı.
“Diouf Slams Houllier!”:
El-Hadji Diouf, sezon başında belki de hayatının en doğru seçimini yaparak sezonun flaş takımı Bolton’a bir sezon kiralık gitmeye karar verdi. Zira, zavallı Liverpool’da biraz daha kalsaydı herhalde futbol hayatı bitecekti.
Hemen hatırlayalım, Türkiye’nin dünya 3.’sü oluşu, G. Kore’nin yarı finale çıkışı Senegal’in Fransa’yı grup dışında bırakması gibi enteresan olaylara sahne olan 2002 Dünya Kupası’nın en önemli yıldızlarındandı Diouf. Nedense Kore-Japonya 2002’nin yıldızları bayağı kolpa çıktılar. Miroslav Klose’nin adını duyan yok, Ahn Jung-Hwan takımı Perugia’dan İtalya’ya gol attığı için kovulmuştu (ulan bu nasıl saçmalıktı yaa!) şimdi öldü mü kaldı mı bilmiyoruz, Hasan Şaş’la İlhan Mansız’ı hepiniz biliyorsunuz. İşte o turnuvanın en spektaküler oyuncusu Senegalli El-Hadji Diouf, turnuva sonrası oldukça yüklü bir bonservisle Gerard Houllier tarafından Liverpool’a dahil edilmişti. Herkes bu ‘sarışın’ zenci çocuğun neler yapacağını merak ediyorken, Diouf da tıpkı Baros ve Biscan gibi Houllier’in markajına takıldı ve 2 sene oynamaya oynamaya yetenekleri körelme noktasına geldi.
Şu anda, bence geçen sene Wenger’den sonra en başarılı manager olan Sam Allardyce’ın kanatları altında gayet mutlu olan Diouf, şüphesiz, takımı Bolton’ın yakaladığı çıkışta da önemli pay sahibi.
Bu hafta içinde The Sun’a verdiği demeçte ise tam anlamıyla içinde Houllier’e karşı biriktirdiği ne varsa bunları basın yoluyla kustu.
· Diouf, Benitez’in takımın başına getirilişiyle son bulan Houllier dönemindeki başarısızlığın en büyük nedeninin Houllier’in huysuz tavırları olduğunu söyledi ve takımdaki kimsenin Houllier’e saygı duymadığını belirtti.
· Diouf’a göre Liverpool’da ciddi bir takım içi çeteleşme söz konusu. Fransızların ayrı bir çetesi var, İngilizlerin ayrı bir grubu var Çeklerin ayrı bir grubu var ve bunların içine ne yapsanız da giremiyorsunuz ve ortada kalınca da dışlanıyorsunuz, diyor Diouf (bkz. Aresenal Gerçeğin Ta Kendisi)
· “Houllier sözünün eri bir insan değil. Beni Liverpool’a getirirken oynatacağına söz verdi, ama az kalsın burada körelip gidiyordum,” diyor adamımız.
· Diouf ayrıca çok ilginç bir açıklamada bulunuyor: Houllier’in bir futbolculuk arka planının olmaması çok kötü. Bu yüzden bizi, neler hissettiğimizi asla anlayamıyordu. Yine bu yüzden takımı çok saçma taktiklerle oynatıyor ve takımın saygısını yitiriyordu. Allah’a şükür şu anda futbolculuk geçmişine sahip olan bir teknik adamla (Allardyce) çalışıyorum. O, sözünü tutan ve takımından saygı gören bir adam.
Hemen hatırlayalım, Türkiye’nin dünya 3.’sü oluşu, G. Kore’nin yarı finale çıkışı Senegal’in Fransa’yı grup dışında bırakması gibi enteresan olaylara sahne olan 2002 Dünya Kupası’nın en önemli yıldızlarındandı Diouf. Nedense Kore-Japonya 2002’nin yıldızları bayağı kolpa çıktılar. Miroslav Klose’nin adını duyan yok, Ahn Jung-Hwan takımı Perugia’dan İtalya’ya gol attığı için kovulmuştu (ulan bu nasıl saçmalıktı yaa!) şimdi öldü mü kaldı mı bilmiyoruz, Hasan Şaş’la İlhan Mansız’ı hepiniz biliyorsunuz. İşte o turnuvanın en spektaküler oyuncusu Senegalli El-Hadji Diouf, turnuva sonrası oldukça yüklü bir bonservisle Gerard Houllier tarafından Liverpool’a dahil edilmişti. Herkes bu ‘sarışın’ zenci çocuğun neler yapacağını merak ediyorken, Diouf da tıpkı Baros ve Biscan gibi Houllier’in markajına takıldı ve 2 sene oynamaya oynamaya yetenekleri körelme noktasına geldi.
Şu anda, bence geçen sene Wenger’den sonra en başarılı manager olan Sam Allardyce’ın kanatları altında gayet mutlu olan Diouf, şüphesiz, takımı Bolton’ın yakaladığı çıkışta da önemli pay sahibi.
Bu hafta içinde The Sun’a verdiği demeçte ise tam anlamıyla içinde Houllier’e karşı biriktirdiği ne varsa bunları basın yoluyla kustu.
· Diouf, Benitez’in takımın başına getirilişiyle son bulan Houllier dönemindeki başarısızlığın en büyük nedeninin Houllier’in huysuz tavırları olduğunu söyledi ve takımdaki kimsenin Houllier’e saygı duymadığını belirtti.
· Diouf’a göre Liverpool’da ciddi bir takım içi çeteleşme söz konusu. Fransızların ayrı bir çetesi var, İngilizlerin ayrı bir grubu var Çeklerin ayrı bir grubu var ve bunların içine ne yapsanız da giremiyorsunuz ve ortada kalınca da dışlanıyorsunuz, diyor Diouf (bkz. Aresenal Gerçeğin Ta Kendisi)
· “Houllier sözünün eri bir insan değil. Beni Liverpool’a getirirken oynatacağına söz verdi, ama az kalsın burada körelip gidiyordum,” diyor adamımız.
· Diouf ayrıca çok ilginç bir açıklamada bulunuyor: Houllier’in bir futbolculuk arka planının olmaması çok kötü. Bu yüzden bizi, neler hissettiğimizi asla anlayamıyordu. Yine bu yüzden takımı çok saçma taktiklerle oynatıyor ve takımın saygısını yitiriyordu. Allah’a şükür şu anda futbolculuk geçmişine sahip olan bir teknik adamla (Allardyce) çalışıyorum. O, sözünü tutan ve takımından saygı gören bir adam.
Belki Diouf’un bu demeçleri, Liverpool’un geçtiğimiz 4 sezondaki başarısızlığının nedenlerine ışık tutar diyoruz ve sıradaki bombaya geçiyoruz.
Newcastle, Blackburn ve Galler’de Taht Değişimi:
Aslında Newcastle sezona gayet umutlu başlamıştı. Dyer, Robert, Solano gibi oyuncular formlarının zirvesindeydiler, Shearer yıllanmış şarap gibi her sezon daha da bir şahane oynuyordu, müthiş potansiyel Ameobi nihayet beklenen patlamayı yapacaktı, Kluivert de takıma katılmıştı derken takım, ligin ilk 3 haftasında 2 yenilgi 1 beraberlik aldı. Ancak sonuçların kötülüğü değil, takım içi karışıklıklar ve takımın sergilediği rezalet futboldu Robson’ı kovduran.
Daha sezon başlamadan, Robson, takımın en önemli yıldızlarından Kieron Dyer’la antrenmanda başlayan küçük bir tartışma yaşıyor ve ip burada kopuyor. Müteakkip 3 maçta forma Dyer’a hak getire. Tabii menajeriniz 70 yaşında artık andropoz olayını da aşmış bir dinozorsa bu huysuzlukları doğal karşılayacaksınız. Ama Newcastle karşılayamadı ve takımın cidden çok tehlikeli bölünmelere gittiğini gören yönetim, yerinde bir hamleyle ne zaman emekli olacağı merak edilen Robson’ın görevine son verdi ve yerine, çok sürpriz bir şekilde, Blackburn’ü yönetmekte olan eski Galatasaray’lı, “Ulubatlı” Graeme Souness’ı getirdi.
Galli çalıştırıcı, Watford’a ve Blackburn’e oynattığı göze hoş gelen futbolla ve sınırlı bütçesine rağmen Blackburn’ü UEFA Kupasına taşımasıyla olumlu eleştiriler almıştı. (Hatırlayacaksınız kendilerini de geçen sezon Gençlerbirliği kupanın dışında bırakmıştı.)
Blackburn’e Souness’ın sözleşmesinin geri kalanı karşılığı yüklü bir tazminat olarak ödendi ve Newcastle, çalıştırıcısına kavuşmuş oldu. Ancak şimdi de Blackburn yol ortasında hocasız kalmıştı. Rovers da bu açığı Sir Alex Ferguson akademisinden yetişme bir başka Galli çalıştırıcı Mark Hughes’le kapattı. Zamanında Man Utd’da oynadığı güzel futbolla hatırlanan 40 yaşındaki Hughes, zamanında Blackburn forması altında Souness’ın yönetiminde de futbol oynamıştı. İlginç bir anlaşmadır, Hughes, Blackburn’u çalıştırırken, aynı zamanda iki ulusal maç daha Galler’in başında olacak.
Hayırlı olsun, demek istiyoruz demek istemesine ama işin komik yanı şu ki eski takımı Blackburn, Souness’ın Newcastle’ını geçen hafta 3-0 yendi! Takımın başında Souness’ın eski yardımcısı vardı! Yani çiçeği burnunda Newcastle’lı Souness’ın takıma ne kadar faydalı olacağı da soru işareti.
Daha sezon başlamadan, Robson, takımın en önemli yıldızlarından Kieron Dyer’la antrenmanda başlayan küçük bir tartışma yaşıyor ve ip burada kopuyor. Müteakkip 3 maçta forma Dyer’a hak getire. Tabii menajeriniz 70 yaşında artık andropoz olayını da aşmış bir dinozorsa bu huysuzlukları doğal karşılayacaksınız. Ama Newcastle karşılayamadı ve takımın cidden çok tehlikeli bölünmelere gittiğini gören yönetim, yerinde bir hamleyle ne zaman emekli olacağı merak edilen Robson’ın görevine son verdi ve yerine, çok sürpriz bir şekilde, Blackburn’ü yönetmekte olan eski Galatasaray’lı, “Ulubatlı” Graeme Souness’ı getirdi.
Galli çalıştırıcı, Watford’a ve Blackburn’e oynattığı göze hoş gelen futbolla ve sınırlı bütçesine rağmen Blackburn’ü UEFA Kupasına taşımasıyla olumlu eleştiriler almıştı. (Hatırlayacaksınız kendilerini de geçen sezon Gençlerbirliği kupanın dışında bırakmıştı.)
Blackburn’e Souness’ın sözleşmesinin geri kalanı karşılığı yüklü bir tazminat olarak ödendi ve Newcastle, çalıştırıcısına kavuşmuş oldu. Ancak şimdi de Blackburn yol ortasında hocasız kalmıştı. Rovers da bu açığı Sir Alex Ferguson akademisinden yetişme bir başka Galli çalıştırıcı Mark Hughes’le kapattı. Zamanında Man Utd’da oynadığı güzel futbolla hatırlanan 40 yaşındaki Hughes, zamanında Blackburn forması altında Souness’ın yönetiminde de futbol oynamıştı. İlginç bir anlaşmadır, Hughes, Blackburn’u çalıştırırken, aynı zamanda iki ulusal maç daha Galler’in başında olacak.
Hayırlı olsun, demek istiyoruz demek istemesine ama işin komik yanı şu ki eski takımı Blackburn, Souness’ın Newcastle’ını geçen hafta 3-0 yendi! Takımın başında Souness’ın eski yardımcısı vardı! Yani çiçeği burnunda Newcastle’lı Souness’ın takıma ne kadar faydalı olacağı da soru işareti.
Rio Ferdinand Geri Dönüyor!:
İngiltere’de geçen sezonun en büyük skandalı Rio Ferdinand’ın doping testi vermeyi “evimi taşıyorum” bahanesiyle reddetmesiydi. Tabii doping komitesi böyle saçma bir mazerete acımadı ve Rio’ya 8 ay resmi karşılaşmalardan men cezası verdi. İşte o ceza artık sona erdi ve Rio Ferdinand büyük ihtimalle bu haftasonu takımında ilk 11’de forma giyecek. Ferdinand, bu hafta basına verdiği demeçlerde 8 ay boyunca tüm takımarkadaşlarından daha fazla çalıştığını, teknik kadronun sadece kendisi için kariyerinde Lazio ve R. Madrid referansı olan ünlü kondisyoner Di Salvo’yu tuttuğunu ve kendini çok formda hissettiğini söyledi. Ayrıca Rio, Sir Alex’e, geçirdiği bu zor zamanında kendisine hep destek olduğu için minnettar olduğunu ve ona olan vefa borcunu sahada en iyi şekilde ödemek istediğini belirtti. Rio’ya yöneltilen “Takımın bu düşüşünde senin aldığın uzaklaştırmanın etkisi büyük mü?” sorusuna ise, “Man Utd çok büyük bir camia, bir oyuncunun eksikliği o kadar koymamalı, her zaman alternatifler kadroda bulunur,” diye cevap verdi. Kimi kandırıyorsun Rio? Wes Brown ve Silvestre’den oluşan stoper ikilisi o kadar büyük facialara imza attı ki Sir Ferguson çaresizlikten Roy Keane’i stoper oynatmaya başladı. Neyse Manchester United’e ve İngiliz Milli Takımına da hayırlı olsun, diyoruz.
Bu arada önemli bir not... Rio Ferdinand’ın son demecini televizyondan izledim, saçlarını afro yapmış, yatırıp örmezse ilginç bir görüntü ortaya çıkabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder