İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

18.12.2004

Parayla Saadet Bal Gibi Olur

2004 yılının son günlerine girerken Avrupa’da futbol tatile girmek üzere. Liglerin büyük çoğununda ilk haftanın son maçları oynanıyor. Şampiyonlar Ligi’nin heyecanı da şubat ayının sonuna kadar bitti. Tek grup elemeli statünün 2. yılında bu yeni takvimin en çok İngiliz takımlarının işine geldiğini görüyoruz. Diğer Avrupa Liglerinin elit takımlarına göre fazladan 4 lig maçı ve 1 kupa oynayan Adalılar takvimlerinden 4 maç kaklınca bu sezon Şampiyonlar Ligi’nde daha başarılı oldular ve 4 takımla birden, fire vermeksizin bir üst tura çıktılar. Kupada bir üst tura 4 İngiliz takımının yanında, 3 Alman, 3 İtalyan ve 2 İspanyol takımı daha son 16’ya kalınca, hele ki ligimizin kalitesine iyice çamur attığımız şu günlerde yeniden “ Güçlü liglerin takımları Avrupa’da daha mı başarılı oluyor?” sorusunun sorulmasına sebep oldu. Alex Ferguson bu genellemeye tamamen karşı çıkıyor ve Premiership’in çok zor olması sebebiyle İngiliz takımlarının çok yıprandığını ve ilkbahar geldiğinde Avrupa’da mücadele etmek için güçlerinin kalmadığını savunuyor. Gerçekten de bizim ligimiz gibi oligarşik, hatta monarşik bir yapıya sahip Portekiz ligi’nde kendini fazla yormayan Porto geçtiğimiz yıl kupayı kaldıran taraf oldu. Peki biz neden bir Porto çıkartamıyoruz. Zorlu geçen yerel liglere karşın bu ülkelerin, kupada bu kadar ileriye gitmesinin tek sebebi PARA. Her ne kadar Porto zayıf bir ligin takımı da olsa Porto G14 üyesi ve bu sezon geleceğin yıldız adaylarından Diego Ribbas için 11 milyon euro ödediler ki Diego gösterdiği performansla ödenen paranın hakkını vereceğini gösterdi.

Liginde çok da yıldız bulundurmayan, hatta Dünya Kupası’nı kazanmadan önce kalitesinin bizim ligimizden fazla yüksek olmadığı Fransa Ligi’nin yayın hakları geçtiğimiz hafta, 3 yıllık 1.8 milyar euroya Canal + e satıldı. Bu sözleşmenin içeriğini ve nasıl paylaştırıldığını Banu K. Yelkovan’ın Radikal’deki İyi Seyirci Neden Evde? yazısından okuyabilirsiniz. Bu parayla sadece kadrosuna yıldız katmayan Avrupa kulüpleri aynı zamanda altyapı ve merchendising konularında da ilerleme kaydediyorlar. Son olarak Abrahamovic ile yeni bir çehre kazanan Chelsea, mayıs ayından itibaren kullanacağı yeni logosunu tanıttı. Londra’nın bir diğer başarılı takımı Arsenal ise 2006’dan itibaren kullanacağı yeni stadyumun isim haklarını Emirates’e 15 yıllık 145 milyon € karşılığında sattı. Avrupa futbol endüstrisi ile ilgili bir diğer haberse Rangers’tan: İskoç ekibi, futbolun yeni pazarı Uzakdoğu’dan pay almak istemiş ve İskoçlar’ın geleneksel içkisi viskiyi Rangers markası altında şişeleyip Çin’de satışa çıkarmış. Bu gittikçe büyüyen Uzakdoğu pazarı ile ilgili bir yazıyı gelecek ay yazacağım. Ülkemizde henüz üç büyüklerin yeni yeni isim haklarını tescilleyip, kendi mağazalarını açtıktıklarını düşünürsek bu sektörde Avrupa’nın 15 yıl gerisinde olduğunu söyleyebiliriz.

Şu sıralar UEFA’nın Şampiyonlar Ligi ile ilgili en büyük sıkıntısı yine paradan kaynaklanıyor. Zaten zengin olan güçlü kulüpler, kupada üst turlara çıkarak daha da zenginleşiyorlar ve büyük kulüp, küçük kulüp arasındaki fark gittikçe artıyor. Şampiyonlar Ligi’ndeki para dağılımın nasıl yapıldığını Kiev'in Fenere Kıyağı yazısında bulabilirsiniz. 10 yıl önce UEFA, Şampiyonlar Ligi’ni bugünkü statüye kavuştururken elbette ki böyle olacağını düşünmemişlerdi. Şimdi harıl harıl bu sistemi nasıl değiştireceklerini düşünedursunlar, G14’ün “Avrupa Ligi isteriz” serzenişleri Demokles’in kılıcı gibi başlarının üzerinde sallanmaya devam ediyor.

UEFA’nın finansal problemlerini bir kenara bırakalım ve Şampiyonlar Ligi’nde geride kalan 96 maç sonunda neler görmüşüz ona bakalım. Anderlecht, grup maçlarını puansız, Deportivo ise golsüz tamamladı yine de en büyük hayal kırıklığı geçen yılın İspanya Ligi şampiyonu Valencia’dan geldi. İki maçta da Bremen’e yenilen Valencia artık şansını UEFA Kupası’nda deneyecek. Chelsea elini kolunu sallaya sallaya grubu lider bitirirken stoperleri John Terry son 2 maçta oynatılmamasına karşın 3 gol attı. Juventus sadece 6 gol atarak 16 puan topladı ve grubu lider bitirdi. Grup maçları sonunda en çok gol atan takım 17 golle Lyon oldu. Lyon’da üzerinde durulması gereken oyucu Nilmar. Bu sezon başında 6.75 milyon euroya transfer edilen Brezilyalı forvet 4 gol attı. Henüz 20 yaşındaki oyuncu benim için sezonun en iyi yeni genç yeteneği.

İki hafta arayla seyrettiğimiz Milan – Barcelona maçları bize futbolun ne kadar güzel bir spor olduğunu tekrar gösterdi. Her ne kadar ilk maç 1-0 bitse de kaleyi bulan 15 şut güzel futbolun sadece ibaret olmadığını gösterdi. Son dakikada bile doldurt boşalt yapmayıp, paslaşarak pozisyon bulmaya çalışan ve bana Cruyff zamanını hatırlatan Barcelona benim en büyük İstanbul adaylarından… idi. Şu anda Avrupa’da en güzel futbolu oynayan iki takımın henüz 2. turda karşılaşması futbol adına üzücü ancak çok zevkli iki Chelsea – Barcelona maçı seyredeceğimiz kesin.

Yeniden görüşmek üzere….

Hiç yorum yok: