Merhaba sevgili okurlar, bundan sonra herhangi bir değişiklik olmazsa Bundesliga'yı ben yazacağım... Bu sezon için de elimden geleni yapacağımı söyleyebilirim fakat bu yaz almancamı geliştirmek için kursa gideceğimi(biyografi yazarken ve röportaj çevirirken bana yardımcı olacak) ve gelecek yıl büyük ihtimalle ÖSS ile uğraşmayacağımı(daha çok maç, daha çok takip) belirtir ve gelecek sezondan itibaren çok daha doyurucu ve kaliteli yazılar yazacağıma garanti veririm..
Bu yazıda Almanya Ligi'nde son durum yazmayı gerek görmüyorum... Bayern Münih'in en yakın rakibine 9 puan fark attığı bir ortamda en geç iki yazı sonra Bayern'in şampiyonluğunu yazarım gibi geliyor.. Diğer taraftan Şampiyonlar Ligi vizesi için büyük bir kapışma var ve ben yarışta Bremen ve Schalke'yi avantajlı görüyorum.. Hamburg bana göre biraz gazla gidiyor..
Almanların en önemli özelliği içine kapanıklığı.. Yani Almanya başka bir dünya.. Tüm futbol ülkelerinden farklı, ayrı bir ekol Almanya Futbolu.. Bunu sadece oynanan oyun sistemi için demiyorum.. Almanya siyasi tarihiyle de farklı bir ülke.. Her zaman içine kapanık olmuş, kendi siyasi birliğini kurduktan sonra da diğer Avrupa devleri gibi çok uluslu sömürgeci bir anlayışı değil, kendi içinde büyüyen bir ulusal devlet olma yolunu seçmiştir.. Bu anlayış Alman halkının yapısına da işlemiş.. Alman turistlerin Türkiye'ye geldiğinde kendileriyle Almanca konuşulmasını istemeleri, ingilizce bilmelerine rağmen ingilizceyi kullanmamaları yine Almanların enteresan yapısına verilebilecek bir örnek...
Neyse konunun ucunu kaçırmadan bağlayayım.. Almanya Ligi'nde oynanan futbolda hep bu şekildeydi.. Almanlar dış Dünya ile bağlarını keser, ne Dünyaca ünlü yıldızları kendi ülkesine getirir, ne de kendi yıldızlarını Avrupa'ya gönderirdi.. Bunun sonucunda genelde fizik mücadeleye dayanan, hava toplarıyla sonuca gidilen, mücadelenin hiçbir zaman bırakılmadığı, sert bir futbol ekolünü dünyaya kazandırdılar.. Ve gerek Milli Takım ile Dünya ve Avrupa Şampiyonalarında gerekse Bayern Münih ve diğer takımlar ile Avrupa kupalarında çok büyük başarılar kazandılar..
Fakat son yıllarda işler biraz değişmeye başladı.. Alman altyapısı adeta çökünce ve Almanlar kendi ekollerini uygulayacak oyuncuları bulamayınca hemen taktik değiştirdiler..
Baktılar Milli Takımlar düzeyinde eski başarıları elde edemiyorlar bu kez liglerini geliştirme yollarını aradılar.. Bu da çok kolay oldu.. Zaten Almanya sanayi devi bir ülke.. Hemen kendi ülkesinin ünlü markalarını liglerine ve takımlarına sponsor yaptılar ve mali açıdan çok daha güçlü takımlar kurup ve çok daha büyük yıldızlar getirmeye başladılar.. Ve bu yıldızlar da Almanya futboluna renk kattı.. İzlenilecek takım ve maç sayısını arttırdı.. Özellikle '10 Numara' dediğimiz hücuma yönelik ortasaha oyuncularına çok fazla yatırım yaptılar.. Şu an çoğu alman takımında bu tip yıldız yabancı oyuncuları görmek mümkün.. İşte biraz uzun da olsa konuyu bağladım.. İlk yazımın konusu: ''Almanya'nın yıldız yabancı 10 Numaraları''
Aslında kadro dışı bırakıldıktan sonra Porstmouth'a kiralanan D'Alessandro olsaydı takımı ve kendisi bir türlü beklentileri karşılayamamış da olsa sırf yetenekleri ile tüm listeyi altüst ederdi.. Çünkü Porstmouth'a gitmeden önce Bundesliga'nın en göze hoş gelen ve en çok seyirci çeken oyuncusuydu.. Ayrıca en çok fana sahip oyunculardan biriydi..
Bir diğer yetenekli ortasaha oyuncusu Stuttgart'lı Gronkjaer'i ise tam bir ortasaha olmadığı için listeye sokmadım.. Çünkü sağ kanat, sol kanat hatta forvet de diyebileceğimiz bir isim Jesper Gronkjaer...
Yine listeye alabileceğim Yıldıray Baştürk ise gerek listedeki oyuncular çapında olmaması, gerekse Hertha Berlin'den Marcelinho'yu ilk beşe almam nedeniyle, lise dışı kaldı..
Neyse fazla uzatmadan ilk beşi sondan başa doğru sıralayalım...
5-Tomas Rosicky/ Borussia Dortmund: Şu anda aynı il sınırları içerisinde bulunduğum Tomas Rosicky, bu listedeki en tanınmış, en spaktaküler, en karizmatik oyuncu.. Ama Avrupa'nın son yıllarda gördüğü en büyük hayalkırıklığı oldu.. Sparta Prag'da oynadığı futbol sonrası çok genç yaşta Avrupa'nın devlerinin gözüne giren Rosicky tıpkı Ronaldinho'nun Barca öncesi PSG'de oynaması gibi, kendini geliştirmek için Borussia Dortmund'a geldi.. Ama bırakın kendini geliştirmeyi aynı seviyede bile kalamadı.. Ve doğal olarak Dortmund'da kaldı.. Hatta böyle giderse daha gerilere gitmesi kuvvetle muhtemel..Oysa Sparta Prag'la şampiyonluklara giderken aynı zamanda Çek Milli Takımında da gösterdiği performansla birden Avrupa'da 2000'li yıllara damgasını vuracak oyunculardan biri olarak gösterilmişti.. Fakat 20 yaşında Dortmund'a geldikten sonra geçirdiği sakatlıkların da etkisiyle bir türlü bekleneni veremedi.. Tabii imajına verdiği önem her ne kadar karizmasını arttırsa her insan gibi onu da şımarttı.. Değişik saç stilleri belki kızların ilgisini çekebilir ama bir futbolcu saçlarını yapmaya başlamışsa ondan geçmeye başlamıştır demektir.. Borussia Dortmund'da geçirdiği 5 yılda ne kendisi ne takımı birşeyler başarabildi.. Tek kıpırdanmayı Euro 2004'te yaptı ama onun da devamını getiremedi..Şahsi görüşümü de belirteyim.. Rosicky, benim en sevdiğim futbolculardan biridir.. Çok hoş bir stili var gerçekten. Derslerim olmasa sırf onu izlemek için İzmir'deki Türkiye-Çek Cumhuriyeti maçına gidecektim.. Umarım onun için çok geç değildir ve kendini toparlayıp potansiyelini harekete geçirir... Bu haliyle listenin 5. sırasına bile giremez ama ismiyle kazanıyor..
4-Lincoln/Schalke 04: Özellikle Fenerbahçe ile Saracoğlu'nda oynanan maçta oynadığı futbolla Türk futbolseverleri kendine hayran bırakan bu Brezilyalı arkadaş yaşından 22 yaşına kadar Atletico Mineiro'da oynamış... Bu yıllarını herhalde kimse bilmez.. Daha sonra 2001 yılında da Kaiserslautern' e gelmiş.. Burada 3 sezonda 12 gol atan Lincoln, 2004 yılında Schalke'ye transfer olmuş... Geç piyasaya çıkmış bir oyuncu. Ben Kaiserslautern' de kendisini tanımıyordum... (Zaten önüne gelenin oynadığı bir takım Kaiserslautern.. Yeri gelmişken, Almanya Ligi'nin bir klasik özelliği de yine kendi içinde sürekli oyuncu ve antrenör değiştirmesi.. Belli yabancı oyuncular ve antrenörler yıllardır bu ligde takım takım dolaşıyorlar.. Bu konuda Almanya Ligi'ne rakip olabilecek tek lig, Türkiye Ligi) Lincoln'u ilk kez Schalke'de izleme şansı buldum ve forma numarasına da 10'u yazdıran Lincoln beni ilk görüşte kendine aşık etti.. Almanya Ligi'nin sert yapısında onun oynadığı teknik, seri ve dikine oyun hakikaten göze çok batıyor.. Şutları da çok iyi.. Ama bazı eksikleri olduğu da aşikar.. Örneğin istikrar sorunu mevcut.. Bir de kapalı oyunda çok fazla birşey yapamıyor.. Daha çok açık alan oyuncusu.. Bir ara ülkemizde Alex-Lincoln kıyaslaması vardı.. Hatta Brezilya Milli Takımı'nda Ronaldinho, Kaka, Juninho gibi oyuncuların yedekliğini Alex'in yerine Lincoln'un yapması gerektiği söyleniyordu.. Bana sorarsanız, Lincoln daha iyi bir oyuncu olmasına rağmen kendi stilinin krallarının yanında sönük kaldığı için, daha farklı bir stil olan Alex'i tercih ederim... Lincoln'u da bu listede 4. sıraya yerleştiririm..
3-Marcelinho/Hertha BSC: Brezilya'yı turlayıp Avrupa'da da Marsilya'da oynadıktan sonra ikinci bir Brezilya turu atıp Temmuz 2001'den beri Hertha'da olan Marcelinho, çok çok geç parlayan bir oyuncu.. Bundesliga'da oynadığı 145 maçta 60 gol atan Marcelinho'nun bu istatistiği göz kamaştırsa da tam olarak parlaması geçen sezona denk geldi.. Geçen sezon oynadığı futbol ve attığı çok sayıda golle birden Dünya Futbolunu takip edenlerin dikkatini çekti.. Ama attığı gollerin sayısından çok niteliği önemliydi, çünkü Marcelinho geçen sezon çok fazla sayıda jeneriklik gol attı.. Pele'yi örnek alan ve bu listedeki tüm oyuncular gibi hoş bir stile sahip olan(zaten bu liste, göze hoş gelen futbolcular listesi) Marcelinho'yu Türk futbolseverler en çok geçen sezon başında Beşiktaş'ı ve Galatasaray'ı sezon öncesi hazırlık maçlarında rezil etmesiyle hatırlar.. Hakikaten karşısında oynamak çok zor.. Çünkü, rakibi aşağılayıcı bir tarzı var.. Yapacağı bir hareketle sizi rezil edebilir.. Defans oyuncularına duyurulur...
2-Johan Micoud/ Werder Bremen: Micoud'u ilk kez Bordeaux forması ile tanıdık.. Çok daha aşmış olup Cannes kariyerini de bilenler varsa üzgünüm ben onlara hitap etmiyorum.. Bordeaux'da parlayıp Fransa'nın 2000 Avrupa Şampiyonluğu'na kulübeden destek verdikten sonra büyük umutlarla Parma'ya geldi.. Fakat Parma'da bekleneni veremeyip 02-03 sezonunda Werder Bremen'e transfer oldu... Özellikle Werder Bremen'in şampiyon olduğu 04 yılında Ailton ile beraber çok işler yaptı ve şampiyonlukta en çok pay sahibi olan oyunculardan biri oldu.. Bu sezon ise Werder özellikle Şampiyonlar Ligi'nde iyi işler yapıyorsa bunu ilerideki Micoud-Klasnic-Klose üçlüsüne borçlu... Micoud'nun da stiline hayranım. Topun Dünya üzerine en çok yakıştığı ayaklardan.. Hakikaten çok hoş bir top sürüşü var.. Her an kaptıracakmış gibi çok narin sürüyor ama hiçbir zaman kaptırmıyor.. Neyse fazla uzatmayalım.. Micoud 2. sırada..
1-Rafael Van der Vaart/ Hamburg:Uzun yıllardır futbol piyasasında olan Van Der Vaart henüz 23 yaşında.. İlk çıktığı yılı hatırlıyorum.. Ajax uzun yıllar sonra şampiyon olmuştu ve Pienaar'lı, Ibrahimovic'li, Mido'lu o kadroya liderliği Van der Vaart yapmıştı.. Daha sonra Ajax her zaman ki gibi bütün yıldızlarını sattı ama Van der Vaart'ı elinde tutarak geleceğini onun üzerine kurmak istedi ve Rafael'e kaptanlık pazubandını da verdi.. Ama Van der Vaart bir türlü beklenen çıkışı gerçekleştiremedi ve Ajax da düşüşe geçince Vaart'ı satma kararı aldı.. Fakat düşen değeri nedeniyle öyle pek fazla talibi olmadı ve Hamburg 5.5 milyon euro gibi gayet uygun bir fiyata yılın en şık transferlerinden birini yaptı.. Van der Vaart da bu sezon Hamburg'un yaptığı çıkışa en önemli katkıyı yaptı.. Bir ortasaha oyuncusu için 6 gol çok iyi.. Ayrıca bu gollerin çok şık goller olduğunu da belirtmek gerekir.. Bunun dışında takıma liderlik yapan ve gol yollarını açan Rafael Van der Vaart kesinlikle Almanya Ligi'nin en iyi ''10 Numaraları'' listesinde birinci sırada olmayı hak etti..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder