Şampiyonlar Ligi organizasyonu hayata geçtiğinden beri yerel lige göre en az ilgi gördüğü ülke muhtemelen İngiltere’dir. Geleneksel İngiliz muhafazakarlığı bu alanda da etkisini göstermiş ve futbolun beşiği olmakla övünen bu ülkenin futbolseverleri kendi liglerini şampiyonlar liginden daha ön planda tutmuşlardır. Ama artık bu ifadeleri geçmiş zamanda kullanmak daha doğru herhalde, finansal zorunluluklar ve Rusya’dan gelen para akımı İngiliz kulüpleri arasındaki rekabeti Kıta Avrupasının en büyük futbol turnuvasına taşıdı. Halbuki 1992 ile 2003 yılları arasında 11 sezonun sekizinde şampiyonluk yaşayan ve dünyanın en büyük kulüplerinden biri haline gelen Manchester United’da Sir Alex Ferguson böylesi bir sıkıntıyı pek hissetmemiş ve (inanılmaz biçimde kazanılan) tek Şampiyonlar Ligi finali ona yetmişti.
Bugün ise durum pek öyle değil. Mourinho’nun tüm kredisine ve kazanması kuvvetle muhtemel ikinci şampiyonluğa rağmen böyle bir lüksü olduğu söylenemez, Abramovich’in bunca parayı yerel başarılar için harcadığını düşünmek saflık olur. Ferguson’un başı hepten dertli, Glazer’la olan anlaşmazlıklar, şampiyonlar liginden ilk turda elenme, takımın lider oyuncu sıkıntısı derken önümüzdeki sezon takımın başında olacağı şüpheli. Hoş bu şüphe takımı bırakacağını söylediği 2001-02 sezonundan beri hep var ama bu kez onun takımı değil takımın onu bırakması söz konusu. Zamanı gelince koltuğu bırakmamak sadece bize özgü değil demek ki. Wenger şimdilik rahat sayılır, ligden o kadar erken koptular ki o başarısızlığın etkileri geçti sayılır. Bugüne kadar şampiyonlar liginde ilerlemekte zorlanan takım için Real Madrid’i elemek ilaç gibi geldi. Ama Juventus eşleşmesinin iyileştirici etkisinin tahrip edici etkisinden fazla olacağını düşünmek zor geliyor bana. Bir de İstanbul fatihi Liverpool ve Benitez var tabi. İlk sezonda şampiyonlar ligini kazanmak gibi aşılması zor bir çıta koyan Benitez nispeten kolay bir rakip olan Benfica’ya elendi ve artık takımın tüm amacı şampiyonlar ligine katılmalarını sağlayacak bir yerde ligi bitirmek.
İngiltere’nin son temsilcisi ise UEFA’da son 16 takım arasına kalan Middlesborough. Nereye kadar gideceklerini kestirmek zor ama onların elde edeceği sonucun İngiltere’deki havayı değiştirecek kadar büyük olmayacağını düşünüyorum. Öyle görünüyor ki –belki Şampiyonlar ligini kazanacak bir Arsenal dışında-herkes sezon sonunda nerede hata yaptığını düşünecek. Eğer Lampard Katalanca konuşabiliyorsa Chelsea bunu kesinlikle yapmak zorunda kalacak mesela. Eğer ayrılmayacaksa Alex Ferguson, Ronaldo’ya aynı oyuncuyu tek pozisyonda dört kere geçenlere ekstra puan verilmediğini öğretmek için mesai harcamak zorunda kalacak. Benitez’in de vermesi gereken bir hesap olacak; Morientes ve Cisse varken (ve Fowler da evine dönmüşken) Crouch tercihinden ne beklediği gibi. Bunun yanında bir bütün olarak İngiltere takımları sıradan oyunculara verdikleri milyon sterlinleri gözden geçirmek zorunda kalacaklar. Aslında Premier League tanıtımı ve pazarlaması bu kadar iyi yapılan bir lig olmasa bu değerlendirmenin çok daha önce yapılması gerekirdi ama ligin dünyanın dört bir tarafında büyük ilgi görmesi ve bunun önemli bir finansman kaynağı olarak takımlara dönmesi Premier ligi takımlarına kumar niyetine milyon poundluk transferler (Bkz. Dean Ashton) yapma imkanı sağlıyor. Ne var ki her finans kaynağı gibi bu da bir süre sonra tükenme aşamasına gelecektir. Daha da ciddi bir sorun Abramovich ve Glazer başta olmak üzere İngiliz kulüplerini almaya başlayan “yeni zenginler” için (ayrıntılı bir listesi için Bkz. Can Özenç’in ‘Para Babaları İngiltere’ye Akıyor’ yazısı) nakit akım tablolarının gelenekten daha önemli olmasıdır. Bu tablodan ortaya çıkan sonuç bu yazın İngiliz takımlarının birçoğu için bir yeniden yapılanmaya sahne olacağıdır. Zaten Dünya Kupasıyla renklenecek bir yazda bu takımların yapacakları hamleleri takip etmek bizleri ayrıca mutlu edecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder