Efendim bir kez daha aynısı oldu. Yazacağı isimleri önceden duyurup, araştırmayı daha sonra yapan bendeniz, geçen yazının sonunda belirlediğim Fillol ve Carbajal’la ilgili iki ayrı yazı çıkartacak malzemeye ulaştım. Bu durumda, Carbajal benden ikinci kez ama bu defa bilinçli olarak kesik yiyor (birincisi için bkz. River’ın Elleri ve Mazurka). Artık bu büyük kaleciye daha fazla terbiyesizlik etmeyeceğim ve bir dahaki yazı kesinlikle Carbajal’ı anlatacak. Ama bugün Fillol’u selamlayacağız.
Buenos Aires’in sadece 110 km uzaklığındaki San Miguel del Monte’de 21 Temmuz 1950 günü doğar Ubaldo Matildo Fillol. Sakın ha benim gibi atlayıp gözünüzün önüne sarı sıcak bir atmosfer ve Salado (kuzey Arjantin’de de bir Salado olduğu için kimilerine göre Güney Salado) nehrinden yayılan ve bu atmosferi iyice çekilmez yapan nem gelmesin. Güney yarımküredeyiz ve internete girip bakarsak, Temmuz ayının Buenos Aires ve çevresinde yılın en soğuk ayı olduğunu görürüz. Yine de ekvatora yakınlık nedeniyle minimum sıcaklık ortalama 5 dereceden daha aşağı düşmüyor. Neyse konuyu çok dağıtmayalım.
Çoğu büyük kalecinin lakabı futboldaki başarılarından ötürü ya da en azından yeşil sahadan kaynaklanmaktadır. Fillol’da ise durum farklıdır. Çocukluğunda takılan “El Pato: Ördek” lakabı kendisini futbol kariyeri boyunca da takip edecektir. Çoğu G. Amerikalı kaleci gibi Fillol’ün de çocukluğuyla ilgili çok az bilgiye ulaşabiliyor ama en azından futbola Buenos Aires’in hemen dışındaki Quilmes şehrinin takımında başladığını biliyoruz. “Bu isim çok tanıdık yahu” diyenler varsa bir dahaki Boca Juniors maçlarını daha dikkatli seyretsinler. Quilmes şehrinde, aynı ismi taşıyan ve Boca’ya forma sponsoru olan ve de Arjantin’in en iyi birasını üreten fabrika da vardır. Bunun için de bugün ikinci ligde mücadele eden Quilmes takımının lakabı da “El Cervecero”’dur, yani “biracılar”. Gene konuyu dağıttık.
Fillol, Quilmes’te profesyonelliğe ulaşana kadar takımın alt basamaklarını birer birer tırmanarak daha 19 yaşını doldurmadan 1 Mayıs 1969’da A takımda ilk maçına çıkar. Rakip Huracan’dır ve Fillol daha önce de bazı efsane kalecilerde de gördüğümüz gibi profesyonel kariyerine felaket bir başlangıç yapar ve ilki daha maçın ikinci dakikasında olmak üzere 6 tane gol yiyiverir. Bu başarısının (!) cezasının 1969 sezonunda bir daha forma yüzü göremeyerek çekecektir. 1970’te ise kaleyi Jorge Traverso ile paylaşmaktadır ve kadere bakın ki Fillol, Quilmes formasıyla ilk galibiyetini yine Huracan’a karşı oynadığı bir maçta yaşamıştır (2-0). Bu arada, Huracan’la işimiz daha bitmedi. Fillol 1970 sezonu içerisinde ayrıca kendisinin en önemli özelliklerinden birisi olan penaltı kurtarışlarının ilkini gerçekleştirir. Ancak Quilmes o yıl ligde kalmayı başaramaz ve play-off diyebileceğimiz maçların ardından ikinci ligin yolunu tutar. Ama Fillol’un ikinci lig sürgünü sadece bir yıl sürecektir çünkü 1971 sezonunda sergilediği performansla Racing takımının ilgisini çekmiştir.
Gene konudan uzaklaşır gibi olacağız ama buraya bir not sıkıştırmam lazım. Arjantin’in lig sistemi oldukça karışık ve sık sık değişebilen bir yapıya sahip. Örneğin 1967-85 arasında Metropolitan ve Ulusal Lig olmak üzere iki ayrı turnuva oynanmakta ve her sezon iki şampiyon çıkmaktaydı. 1990’dan itibaren de Apertura (açılış) ve Closura (kapanış ) olmak üzere Arjantin gene her yıl iki ligden iki şampiyon çıkarıyor. Bir de işin içine Güney yarımkürede olması nedeniyle sezonların bizdeki gibi Ağustos-Mayıs gibi değil de Şubat-Aralık oynanmasından dolayı kayıtlar mesela 2007/08 sezonu değil 2008 sezonu olarak geçiyor. Neden bunları anlatıyorum, çünkü bu sebeplerden dolayı sezonları ve istatistikleri karıştırmadan size anlatmakta çok zorlanıyorum ve bazı tutarsızlıklar olursa özür bahanem olsun. Örneğin Fillol’un 1973 sezonunda River Plate mi yoksa Racing’de mi oynadığı konusunda farklı kaynaklar farklı bilgiler veriyor.
Futbola dönüyoruz. Fillol bir yıl aradan sonra Racing formasıyla Arjantin birinci ligine geri dönmüştür ve yeni takımında ilk maçı eski bir dosta karşıdır. Racing, Huracan’ı 3-2 yener. 1972 yılı ayrıca Fillol’un yıldızının parlamaya başladığı yıldır. Sezon boyunca tam 6 penaltı kurtarır ve Arjantin ligleri için bir rekor kırar. Genç kaleci ayrıca Racing’in Metropolitan ligi ikinci bitirmesinde de büyük pay sahibidir ve çok başarılı geçirdiği bu sezon ve ardından gelen 1973 sezonu, River Plate ile sözleşme imzalaması için yeterlidir. Ama Racing günleri daha sonra da devam edecektir.
Fillol’un profesyonel kariyerinin ilk maçının bir felaketle sonuçlandığını yukarıda anlatmıştık. Efsane kalecinin River macerası ise belki de daha büyük bir felaketle başlamıştır. Hemen zaman makinemize atlıyoruz ve 3 Şubat 1974’e gidiyoruz. Arjantin’de hayat durmuş vaziyette çünkü bugün “o günler”den birisi. Boca Juniors, La Bombanera’da River Plate’i ağırlayacaktır. Ağırlamak dediysek klişeyi bozmamak için, yoksa iki klubün birbirlerine nasıl bir sevgiyle (!) bağlı olduğu hepimizin malumu. 90 dakikanın bitiminde skor tabelası Boca’nın 5-2’lik galibiyetine işaret etmektedir ve sarı-lacivertlilerin dört golünü Carlos Garcia Cambion atarak bir “El Superclassico”da en çok gol atan oyucu olarak tarihe geçer. Allahtan River Teknik Direktörü “Pipo” Rossi, Fillol’deki yeteneğin farkındadır ve kalecisine sahip çıkar. Nedir bu yetenekler? 1.83 boyundaki kaleci, inanılmaz refleksleri, bire bir pozisyonlarda özellikle ayaklarıyla yaptığı kurtarışlar ve defansla sürekli iletişim hâlinde olmasıyla dikkat çekmektedir. Ayrıca, eğer bir kontratak başlatmayacaksa topu degaj yerine eliyle oyuna sokmak konusunda ısrarcıdır ve hücuma en olumlu katkıyı yapmaya odaklanan bu özelliğiyle de henüz 4 sene önce futbolu bırakmış olan Carrizo’yu hatırlatmaktadır. Zaten birçok kişiye göre Fillol, Carrizo’nun devamıdır.
Fillol’un River hikayesi çok kötü başlasa da güzel devam edecek ama bu noktada kalecinin Arjantin Milli Takımı’ndaki kariyerine girmek lazım. Genç kaleci 1973 yılından bu yana milli takıma seçilmektedir ancak 1973 yılında Batı Almanya ve İsrail’de oynanan özel maçlara da dahil olmak üzere sahaya yedek çıkar. Bu durum 1974 Dünya Kupası’nda da devam edecektir. Fillol, bizim müzeden Daniel Carnevali ve “Pepe” Santoro’nun ardından 3. kalecidir ve Arjantin’in son maçına kadar sahaya çıkamayacaktır. Mavi-beyazlılar ilk turu Polonya’nın ardından ikinci sırada tamamladıktan sonra ikinci tur grubunda peş peşe Hollanda ve Brezilya’ya yenilerek final şansını kaybeder. Teknik Direktör Vladislao Cap ,Gelsenkirchen’de oynanacak Doğu Almanya maçının formalite hâline gelmesi üzerine Fillol’e forma maçını verir ve genç kaleci milli formayla ilk defa 3 Temmuz 1974’te oynanan bir Dünya Kupası maçıyla tanışır. Arjantin ve D. Almanya yenişemezler ve maç ilk yarıda atılan gollerle 1-1 biter. Ancak Fillol daha sonrasında Arjantin Milli Takımı’ndaki yerini giderek daha sağlamlaştıracak ve 1978 yılında efsaneler arasına girecektir.
Tekrar River’a dönüyoruz. Kırmızı-beyazlılar en son şampiyonluklarını 1957 yılında yaşamıştır ve 1967’den bu yana her sezon iki ayrı şansları (Metropolitan ve Ulusal ligler) olması bile bu özlemlerini giderememiştir. Aksine 1968-73 arasında gelen 6 ikincilik bu özlemi ızdıraba çevirmiştir (1969 ve 1970 sezonlarında her iki ligi de ikinci bitiren River, bu konuda Arjantin futbol tarihinde müstesna bir yer elde etmiştir). 18 yıllık hasret 1975 yılında sona erecek ve River Plate bu yılda hem Ulusal Lig’de hem de Metropolitan Ligi’nde şampiyonluğuna ulaşacaktır (hem de Ulusal ligde eski dost Huracan’ı geride bırakarak). Fillol ise, her iki kulvarda da River’ın çoğu maçının “kahramanı” olmayı başaracaktır. River bir kere laneti yenmiştir ve 1983 yılı sonunda Fillol takımdan ayrılana kadar 5 kez daha şampiyon olmuştur ve 1979’da gene duble yapmayı başarmıştır (Metropolitan-Ulusal Lig döneminde aynı yıl içerisinde iki turnuvayı birden kazanmayı başaran diğer iki takım ise 1972’de San Lorenzo ve 1976’da Boca Juniors olmuştur). Bu dönemde Fillol’ün zirve yaptığı sene ise 1977’dir ve bu yıl içerisinde Arjantinli spor gazetecilerinin belirlediği yılın oyuncu seçimini kazanan ilk kaleci olarak Olimpia de Plata ödülünü alır. Ama El Pato’nun dünyanın en büyükleri arasına girmesi için bir sonraki yılın gelmesi gerekecektir. Ama 1978 Dünya Kupası’na geömeden önce kupanın nasıl bir ortamda düzenlendiğini de anlatmak gerekir diye düşünüyorum.
Sene 1978, TRT ilk defa bir Dünya Kupası’nı renkli olarak yayınlamaktadır ve Türk seyircisi açılış gösterisiyle birlikte bir süre sonra Arjantin futbolunun alameti farikası olacak konfeti yağmurunun yeşil çimler üzerine bir papatya tarlası oluşturduğunu görebilmektedir. Ancak Arjantin’den stadyumların dışı renkli değil kapkaradır. 1976 yılında darbeyle yönetimi ele geçiren General Videla cuntası ülkeyi inim inim inletmektedir ve Videla’nın devrildiği 1981 yılına kadar yaklaşık 30,000 vatandaş “kayıp”lara karışacaktır. Videla, Dünya Kupası’nın Arjantin’de düzenlenmesinin yarattığı fırsatın farkındadır ve ülkesinde düzenlenen kupayı mavi-beyazların kazanması hâlinde kendisine yönelmiş tepkilerin azalacağını bilmektedir. Ne diyorduk efendim; “futbol asla sadece futbol değildir”. Siyasî yelpazenin solunda yer alan futbol tarihçileri General Omar Actis’in bir suikaste kurban gitmesini Cunta’nın hırsını gösteren en önemli örnek olduğunu ileri sürmektedir. Kupa’nın organizasyonundan sorumlu Actis, Videla ve kurmaylarının bütün baskılarına rağmen maç yayınlarının Arjantin televizyonlarından renkli olarak verilmesine teknik olarak imkan olmadığını savunmaktadır ve bu konuda bir basın toplantısı yapmaya hazırlandığı günlerde öldürülür. Bunun üzerine başta Hollanda olmak üzere kupaya katılacak ülkelerden bazıları Arjantin’e gelmeyi reddeder, bu kararları ancak Videla yönetiminin FIFA’ya güvenliği garanti etmesiyle değişecektir. Yine de bu Cruyff’u ikna etmeyecektir ve cuntayı protesto ederek Arjantin’e gitmeyen “Sarı Fare” belki de Arjantin’in en önemli rakibinin de büyük ölçüde güç kaybetmesine sebep olacaktır.
Tekrar futbola dönüyoruz. Arjantin’in ilk turda Fransa ve Macaristan’ı aynı skorla 2-1 yendikten sonra İtalya’ya 1-0 yenilmesi kaşların biraz çatılmasına sebep olmuştur ancak bu skora rağmen mavi-beyazlar İtalya’nın ardından ikinci tura çıkacaktır. İkinci tur grubunda ise Arjantin’in ilk rakibi 70’lerin güçlü takımı Polonya’dır. Fillol bu maçta yapacağını yapar ve muhteşem oyununu, Deyna’nın penaltısını kurtararak taçlandırır. Sonrasında ise Brezilya ile 0-0 ile beraber kalan Arjantin son maçta, Dünya Kupaları tarihinin belki de en şaibeli maçında Peru’yu 6-0 yenerek, finalde Hollanda’nın rakibi olmayı başarır. Peru maçını yeniden uzun uzun anlatmaya gerek yok, heralde hepiniz hikayeyi biliyordur.
25 Haziran 1978’de aynı zamanda River Plate’in de evi olan Estadio Monumental’da yine konfetiler uçuşmaktadır. Cruyff’dan yoksun olmasına rağmen 4 yıl sonra yeniden finale ulaşmayı başaran Hollanda ve Arjantin 11. Dünya Kupası finali için sahadaki yerlerini alır. Fillol yine muhteşem oynar ve Arjantin, Hahn’ın ayağından ilk golü yemesine rağmen uzatmalarda 3-1 kazanarak ilk defa Dünya Kupası’na uzanır. Aslında bu maç bir anlamda futbolda kalecinin önemini de bir kez daha gözler önüne serer. Bir tarafta takımına güven veren ve inanılmaz kurtarışlar yapan Fillol ve diğer tarafta ise portakalların en zayıf halkası olan ve finalde yenmeyecek golleri yiyen Jongbloed. Fillol ayrıca kupanın en iyi kalecisi de seçilecektir, ancak o da bazı oyuncular gibi kupa sevincini buruk yaşayanlardandır. Fillol bütün vatan sevgisine rağmen, kazandıkları kupanın hangi amaçlara hizmet ettiğini bilmektedir ve abisi de “kayıp”ların olmasına rağmen sahaya çıkan bir başka efsane Ardiles’in hüznünü paylaşmaktadir.
Bu karanlık Dünya Kupası’nı ilginç bir notla geride bırakalım. Bilinegeldiği üzere futbolda geleneksel olarak kaleciler sahaya “1” numaralı formayla çıkar. Arjantin Milli Takımı ise, 1978’den itibaren Dünya Kupaları’nda forma numaralarını alfabetik sıraya göre dağıtmaya başlamıştır. Böylelikle Fillol 1978’te 5, 1982 Dünya Kupası’nda ise 7 numarayla kaleye geçecektir.
1982 Dünya Kupası ise, Arjantin açısından tam bir hayalkırıklığı olacaktır. Dört sene öncesinin “yıldız adayı” Maradona artık biraz daha gelişmiştir ve halkı Arjantin’den bir şampiyonluk daha beklemektedir. Üçüncü grubun seri başı olan Arjantin daha ilk maçta Belçika’ya 1-0 yenilmesine rağmen Macaristan ve El Salvador’u rahatça geçerek ikinci tura çıkar. Ancak ikinci turda futbol tarihinin belki de ilk “ölüm grubu”nda Brezilya ve İtalya’ya çarpılırlar ve evlerine dönmek zorunda kalırlar. Fillol da takımın geri kalanı gibi biraz tutuk bir turnuva geçirmiştir ve yaşlı kurt Zoff ile yükselmeye başlayan Dasaev gibilerinin gölgesinde kalır.
Hazır başlamışken, Fillol’un milli takım kariyerini de bitirelim, zaten az kaldı. Fillol, Arjantin milli takımının kalesini 3 sene daha korumaya devam eder ve aslında 1986 D.K. elemlerine başlandığı zaman da kalenin sahibidir. Ancak T.D. Bilardo, maçlar ilerledikçe artık 35 yaşına gelen Fillol’un yerine Pumpido gibi genç yeteneklere görev vermeyi tercih edecektir. Ubaldo Matildo Fillol, Arjantin Milli Takımı’na vedasını 30 Haziran 1985’te 2-2 biten Peru maçıyla yapar. 1974-85 arasında, 13’ü Dünya Kupası’nda olmak üzere 58 kere milli olacaktır ve bu hâlen mavi-beyazlı formayı en fazla giyen kaleci rekorunun karşılığıdır.
Tekrar Fillol’un klüp kariyerine döndüğümüz zaman River’la en son şampiyonluğu 1981 yılında kazandığını görmekteyiz. Sonrasında ise 1983 Metropolitan liginin tamamlanmasının ardından klüple yaşadığı maddi sorunlar nedeniyle Ulusal lig için Argentinos Juniors’a transfer olur. Fillol’a göç yolları görünmüştür artık. Bu klüpte sadece 17 maç oynadıktan sonra ise 1984 sezonu için Brezilya’nın Flamengo takımına geçer Guanabara Kupası’nı kazanan takımda yer alır. Bir sezon da Brezilya’da takıldıktan sonra 1985-86 sezonunda Atletico Madrid’in kalesini korur. İspanya’da sezonun bitmesinin ardından zaten özel bir gönül bağının da bulunduğu Racing’e geri döner. 1989 yılında ise kariyerini sona erdireceği Velez Sarsfield’e transfer olarak 1991 yılında emekli olur. Arjantin liginde 20 yıla yakın süre oynamış ve 589 resmî maça çıkmıştır. Üzerine Flamengo ve Atletico Madrid maceralarını da ekleyince 641 maça ulaşıyoruz.
Fillol, futbolu bıraktıktan sonra hiç de sürpriz olmayacak bir şekilde Arjantin Milli Takımı’nın kaleci antrenörü olur ve sonraki 10 küsür yıl pek monoton geçer Ta ki 2004 yılında Racing Teknik Direktörlüğü’ne getirilinceye kadar bu göreve devam eder. Ancak sezon kendisi ve takım için iyi geçmeyecektir ve görevden ayrılmak zorunda kalır ve milli takıma geri döner. Kendisiyle ilgili son haberler 2007 yılı ortasında ayrıca 20-yaş altı takımın teknik direktör yardımcılığına getirildiğini duyurmaktadır.
1978’de sadece bir yaşındaydım ve o D.K.’ya ilişkin bugün en bilinen arşiv görüntüleri de daha çok Kempes ve Arjantin’in hücumunu yadmeteyi tercih ediyıor. 1982’de İtalya’dan başka hiç bir şey hatırlamıyorum. Onun dışında da Fillol’un oynadığı zamanlar bırakın Arjantin ligi’ni Avrupa liglerini bile TV’den izlemek bir lükstü. Heralde bunlardan olsa gerek Fillol ismi benim için çok şey ifade etmiyor. E öyleyse daha eski kaleciler için de çok fazla şey hissetmemem lazım ama öyle de değil. Ama tabi bu, internetin tozlu sayfalarına dalıp, google’ın İspanyolca’dan yapmaya çalıştığı çevirilerde ne demeye çalıştığını anlamak için debelenmeye engel değil.
Fillol’un eski resimlerine bakıyorum da çoğunluğunda yüzüne hüzünlü bir ifade hâkim. Sanki kalecinin yalnızlığını en damardan yaşayanlardan birisi gibi. Aslında bir akşam kurucan rakı masasını, geçicen karşısına ve soracaksın: “Boca maçlarını anlat be baba”.
Bir dahaki yazıya artık Carbajal’in ya da “Beş kupa”nın elini öpelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder