Kulüpler düzeyinde dünyanın en büyük şampiyonası en nihayetinde başladı. İlk hafta genel hatlarıyla sürprizsiz geçti.Hafta sonu kendi evinde Osasuna’dan 3 yiyen Deportivo ile yeni bir teknik direktör ile yeniden yapılanan ve arkasında Abramovich’in gizli desteği olan CSKA Moskova’ya karşı oynayan Porto’nun beraberliklerini normal karşılıyorum. İlk haftanın benim açımdan tek sürprizini Dinamo Kiev yapacaktı ki Roma seyircisi buna izin vermedi. Hafta boyunca 2’si canlı toplam 5 maç seyretme fırsatı buldum. Genel hatlarıyla tüm haftayı oradan buradan okuduklarımı Türkçe’ye çevirmek yerine sadece izlediğim bu maçları yazmayı daha uygun gördüm.
Salı günü Star’ın yayınladığı Shaktar – Milan maçı ile başlayalım. Açıkçası Celtic- Barcelona maçı dururken, “Eski dost Lucescu” ayağına bu maçın verilmesi içime oturdu. Neyse, dedik en azından yıllardır CM’den tanıdığımız Aghahowa’yı bir de gerçek gözle seyredelim. Ancak Lucescu bu sana! Sezon başladığından beri 7 gol atan Nijerya’lı oyuncuyu ancak 86. dakikadan sonra yani Milan öne geçince seyretmeye muvaffak olabildik Neden dedemle akran olan Cafu’nun hala Cafu olduğunu görmek maçta ilk gözümüze çarpan şey oldu. Adam dünya üzerinde hala en iyi hücumu destekleyen 2 bekten birisi. Diğeri de R.Carlos,zaten bu sayede Brezilya dünya şampiyonu. Milan’ın oyun sisteminde gördüğümüz takımın bir sağ açığı olmaması çünkü bu işi yapmak için Cafu yetiyor. Ancak aynı şeyleri diğer kanat için söyleyemeyeceğim. Sahadaki 11’de Seedorf zorunluluktan sol açık oynuyordu ki Tuncay’dan ne kadar sol açık olursa Seedorf’tan da ancak o kadar olur. Maldini ise Cafu’nun hücuma verdiği desteği sağlayabilecek bir hücum kapasitesine sahip değil. Kadroda üst düzey bir sol açık yok. Kaldı ki bana göre bu takımın tek eksiği de bu!Bu takıma bir Vicente Rodriguez lazım. Esasında her takıma bir Vicente Rodriguez lazım. Her neyse biz Milan’a dönelim. Sol kanat eksikliği yüzünden Shaktar’ın sağ beki oyundan atılmasına rağmen Milan o kanatta atak geliştiremedi. Oyuna Dhorasoo ve Rui Costa dahil olduktan sonra Seedorf göbeğe alındı ve bu sayede ceza yayı üzerinden yaptığı vuruşla Milan golü buldu. Bir sonraki pozisyonda da Seedorf yine göbekten Kaka’ya derinlemesine bir pas attı ki gol olması içten bile değildi.
Gelgelelim Fenerbahçe’ye. Daum,ligde oynattıpı 2 santrafor artı Serhat ve Tuncay’lı 4 forvetle orta sahada bir tek Aurelio’nun kaldığı sistemle Şampiyonlar Ligi’nde başarılı olamayacağını anlamış. Bu yüzden santraforlardan birini kenara alıp Fabiano ile orta alanı kuvvetlendirmeyi düşünmüş. Bunun yanında Van Hooijdonk’u orta sahaya yaklaştırıp savunmaya öne çıkararak, Serhat ve Tuncay’ı derinlemesine koşturmayı düşünmüş. Düşüncede güzel bir sistemdi. Ancak Fabiano maç boyunca ben burada oynayamam diye bas bas bağırdı. Gerçekte de orada oynaması gereken oyuncu Serkan Balcı’ydı. Fabiano defansif oyunda hiçbir halta yaramayınca Aurelio bütün orta sahayı yine tek başına toparlamak zorunda kaldı ve 60. dakikaya geldiğimizde yoruldu, oyundan düştü. Dikkat ederseniz Servet’in iki sarı kartı da bu dakikalarda ve bu sebepten geldi. Servet iki sarı kartı da göbekten hızla ceza sahasına sokulmaya çalışan oyuncuları düşürerek gördü.Eğer, defansif göbek işini doğru düzgün yapabilseydi belki de Servet bu kartları görmeyecekti. Daum 60. dakikalarda bana göre Fabiano – Serkan değişikliğini yapmayarak bu kırmızı karta göz yumdu. Bunun dışında forvete yönelen iki kanat oyuncusunun yerlerini ileri çıkan Deniz – Ümit ikilisiyle doldurmak doğruydu ve bana göre hücuma destek açısından bu takımda oynayabilecek en doğru bek ikilisi Deniz ve Ümit. Serkan Balcı’nın sezonn başında sağ bek olarak denenmesinin altında işte bu hücuma bekleri katma düşünncesi vardı. Ancak Serkan bir bekin asli görevlerini yapamadığı için bu görevde başarılı olamadı. Oysa ki Deniz kalite açısından olmasa da oyun tarzı olarak yukarda bahsettiğim Cafu ile büyük benzerlikler göteriyor. Sezon başından beri Aurelio tek başına kaldığı için takımın 3-5-2 oynamasını savunanlara karşı Daum’un 4-4-2’de ısrar etmesinin ardında bu total futbol düşüncesi yatıyor. Bekler görevlerine tam olarak adapte oldukları zaman Aurelio’nun yalnız kalma sorununun aşılacağını düşünüyorum.
Grubun diğer maçında ise genel olarak öngörülen oldu. O’Shea, Brown ve Silverstre’den oluşan defans ancak vasat bir takıma yaraşır. Nitekim bu defans maç boyunca çok açık verdi. “Bu adamdan artık bi halt olmaz” denip Arsenal tarafından serbest bırakılan Wiltord bu savunmayı hallaç pamuğu gibi attı, bir de asist yaptı. Neyse ki Van Nistelrooy döndü ve takımın gol problemini çözdü. Hiç yoktan iki pozisyonda fırsatçılığı ile golü bulan Hollandalı böylece United tarihinde Avrupa Kupalarında en çok gol atan oyuncu oldu. Manchester’ın ligde zorlandığını izliyorduk. Bu maçla Avrupa seviyesinde de yeteri kadar iyi olmadığını gördük. Bu fikre ulaşmamda Lyon’dan iki gol yenmesi, ya da berabere kalınmasının etkisi yok. Skor 2-2’ye geldikten sonra United orta sahası kadrodaki en iyi isimler olmasına karşın orta saha üstünlüğünü Lyon’a kaptırdı. Keane, Scholes gibi oyunculara rağmen United beraberliği razı ezik bir görünüm çizdi ve kendi sahasına kapandı.
İki hafta sonrası için tahminlerde bulunalım. Bir kere Rio Ferdinand dönmüş olacak böylece Gary Neville olmasa da savunma büyük ölçüde toparlanacak. Rooney büyük olasılık maça yetişemeyecek ancak Van Nistelrooy tam anlamıyla forma girecek. Maç içersinde Ferguson’un kanatlardaki kilidi çözmek için Ronaldo ile Giggs’in yerlerini değiştirdiğini gördüm. Bu sayede bekler karşılarındaki oyunculara göre ters ayaklı kalıyorlar ve zayıf tarafından adam geçiriyorlar.Henüz bekleri oturmamış Fenerbahçe’nin buna özellikle dikkat etmesi lazım.
Paragrafın sonunda söyleyeceğimi hemen başta belirteyim: Eğer ara transferde Real Madrid kendine bir defansif orta saha bulamazsa bu takım ne ligi ne de Şampiyonlar Ligi’ni kazanabilir. Hemen en göze batan bu sorunla başlayalım. Şu anki dizilişte Beckham’a bir yer bulabilmek için bu pozisyonda o oynatılıyor. Açıkçası dünya üzerinde en iyi nokta pas atabilen oyuncunun hücumu başlatması açısından iyi bir durum ancak Beckham’ın o pozisyonda oynayabilmek için herhangi bir defansif becerisi bulunmuyor. Hal böyle olunca gelen geçen elini kolunu sallaya sallaya Madrid ceza sahasına kadar ulaşabiliyor. Ponte(resimdeki oyuncu) oyundan alınana kadar orta çizgi ile Madrid ceza sahası ön çizgisi boyunca aşık attı.Defansın önü o kadar boştu ki en abuk sabuk doldurmalarda bile Madrid savunması topu kafayla uzaklaştırdığında top devamlı Leverkusen’li oyunculara gidiyordu. Nitekim ilk golde böyle geldi. Kornerde defansın kafayla uzaklaştırdığı topa Krzynowek ceza sahası dışından sert vurdu. Golü defalarca seyrettim ve kadrajda Becham’ın nerede olduğunu bir türlü göremedim.Zaten Camacho bu rezalete daha falza dayanamdı. Baktı göbek ta bir kevgir, 57. dakikada skor 3-0 olmuşken daha fazlasını yememek için Ronaldo’yu çıkartıp yerine Albert Celades’i oyuna aldı.Madrid ilk yarı da sadece bir gol yediğine şükretsin. Henüz 10 dakika dolmuştu ki Leverkusen 3 şut çekmişti bile. Maç boyunca Alman ekibi Casillas’ı 15 kez yoklardı. Ama Real Madrid kendisi kaşındı. Geçen sene Makalele’yi bu yıl da Cambiasso’yu gönderirsen olacağı budur. Anladık ne Vieira’yı ne de Gerrard’ı alabiliyorsun. Başka defansif orta saha mı kalmadı dünyada. Git Gattuso’ya dadan ya da ne bileyim Edgar Davids’i almaya çalışmak hiç mi aklına gelmez be kardeşim. Sonra Veron var bir başka alternatif. Hiçbiri olmadı git kardeşim Nicky Butt’ı al kelepirden en azından kadroda bulunsun. Zaten yedeklerinde hayır yok. Aha bak Woodgate sakatlandı ne oldu? Pavon’a kaldın. Pavon França’yı tutabilecek adam mı? França bir golünün yanında bir de asist yaptı. 3 tane de kaleyi bulmayan şutu var. Yedeklere bakıyorsun Pavon’un yerine sokabileceğin sadece Raul Bravo var. Tam bir zavallı durum.Bana kalırsa Fenerbahçe’nin yedekleri Madrid’in yedeklerinden daha iyi. Owen ve Morientes’i çıkar bu takımda forma giyebilecek seviyede bir tane adam yok. Hiç değilse Fenerbahçe’nin yedekleri milli takımlarına seçilebiliyorlar ki seçildikleri takım bugün çok başarılı sonuçlar alamasa bile Avrupa’nın önde ekiplerinden biri. Dediğim gibi eğer Madrid oyunun savunma yönündeki zaaflarını gideremezse orta sahası güçlü bir takım rahatlıkla Real Madrid’i yenebilir.
Son maçımız ise Ajax – Juventus karaşılaşması. Bu hafta izlediğim maçlar içersinde en sıkıcı olan buydu. Juventus o kadar kapalı oynadı ki ne yapmak istediklerini bir türlü çözemedim. Bu sezon başka maçlarını seyretmediğim için de ne oynamak istediklerini ve neyi beceremediklerini anlayamadım. İlk yarının son dakikalarında Del Piero-İbrahimovic-Nedved üçlüsü toplam 4 dokunuşla ortada hiçbir pozisyon yokken golü buldu. Ancak Juventus kadrosu çok yaşlı. Birindelli,Thuram,Cannavaro,Nedved,Del Piero, bunların hepsi 30’unu devirmiş oyuncular. Yorulan ve skor olarak önde Juventus’a karşılık Ajax ikinci yarıda daha ataktı. Her ne kadar kağıt üstündeki dizilişte Koeman üçlü forvetle cesur bir anlayışı benimsediğini gösterse de, solda Mitea, sağda ise Pienaar tam birer kanat oyuncuları gibi oynadılar ve Sonck’u yalnız bıraktılar. 60’lı dakikalarda Ajax’ın çok ciddi atakları olmasına rağmen bir türlü gol gelmeyince 75. dakikadan sonra, uzatmalarla birlikte son 20 dakika kabak tadı verdi. Düşünüyorum da henüz ilk dakikada üst direkten dönen Sonck’un şutu gol olsa maç nasıl sonuçlanırdı?
Sonuç olarak bu hafta izlediğim kupanın favorileri içinde diğerlerine göre az da olsa öne çıkan takım Milan.Yine de Arsenal, Chelsea ve Barcelona’nın Şampiyonlar Ligi’nde nasıl oynadıklarını görmek gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder