İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

26.06.2014

Ottawa


Her ne kadar Kanada’nın 16. Yüzyıldan itibaren Avrupalılar tarafından istilası ile ilk yerleşim bölgeleri Nova Scotia – Yeni İskoçya – olsa da esas gelişme İngilizler tarafından Ontario’da, Fransızlar tarafından ise Quebec’de oluyor. Bu iki bölgenin de gelişen büyük şehirleri ise sırasıyla Toronto ve Montreal. İleride daha detaylı anlatacağım şekilde Kanada tamamen İngiltere himayesine geçiyor ve 1867’de Kraliçe Victoria’dan Kanada vilayeti için bir başkent seçmesi isteniyor. O da politik bir seçim yaparak iki bölgeyi de kızdırmamak adına, sınırlarının bir kısmı Quebec, bir kısmı Ontario’da kalan, sadece 12 yıllık bir şehir olan Ottawa’yı başkent seçiyor. Bir nevi Ankara’nın başkent olması ve gelişmesi gibi bir hikayeye sahip Ottawa da.

Şehrin ortasından geçen nehirle, şehir iki eyalete bölünüyor ve bu çok ciddi keskin bir ayrım. En basitinden şehrin bi tarafındaki tabelalar İngilizce, öteki yakasındakiler Fransızca. Hal böyle olunca Ottawa’da çalışmak için iki dili de bilmek gerekiyor. Örneğin, Kyle’ın kız kardeşi Fransızca bilmediği için iş bulmak adına Toronto’ya taşınmış. Sanmayın ki Kanada’da herkes iki lisan konuşuyor. Ottawa haricinde böyle bir gereksinim bulunmuyor ve iki dili konuşabilen insan sayısı belki ülkenin %10’unu bile oluşturmuyordur.  Gündelik hayattan örnek vermek gerekirse Ontario’da alkol kullanma yaşı 21 iken, nehrin öteki tarafında 18. Aynı şekilde Qubec’te alkolden alınan vergi oranı daha düşük olduğu için alkol daha ucuz.

Ottawa’da ilk ziyaret noktam Tarih Müzesi oluyor. Böylelikle gezmeye başlamadan önce Kanada tarihi hakkında ciddi bir oryantasyon alıyorum. Sonrasında şehrin turistik anlamdaki en görülmesi gereken alanı Parliment Hill’e gidiyoruz. Şehir, başkent ilan edildikten sonra bu Gotik tarzdaki parlamento inşa edilmiş. Şansıma, parlamentonun yeni yasama yılının başlangıcına denk geliyorum. Top atışları eşliğinde  törenler yapılıyor. Birkaç gün sonra ise parlamentodaki açık oturumlardan birine girip bir süre milletvekillerinin birbirlerine atışmalarını izliyoruz.

Meydanda aynı zamanda birçok anıt bulunuyor. Bunlardan en büyüğü meçhul asker anıtı. I. ve II. Dünya Savaşı’nda hayatını kaybeden Kanadalı askerlere adanmış. Hemen yanında da daha küçük bir şekilde 1901 Güney Afrika Savaşı’nda hayatını kaybedenler için bir anıt bulunuyor. Kanadalıların kendilerine göre Dünya’nın öteki ucu olan Güney Afrika’da ne işi var derseniz, Kanada, İngiltere’den bağımsızlığını ancak 1930’larda kazanıyor. Yani I. Dünya Savaşı’nda bile İngiltere okyanusun öteki ucunda bir savaş verdiği için Kanadalılar asker gönderiyorlar.


Ottowa Nehiri ile Ontario gölünü birbirlerine bağlayan Rideau Kanalı, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. Kanalda gezinti yapabileceğiniz tekneler mevcut ama biz kano yapmayı tercih ediyoruz. 15 Ekim’e kadar kano yapmak mümkün. Sonrasında zaten Kanada’ya kış geliyor. Olur da Şubat’ta Ottawa’da olursanız, kanal çoktan buz tutmuş olacak ve buz pateni festivaline denk geleceksiniz. Ben bu dönemi yakalayamadım tabi ama Kyle beni bir buz hokeyi sahasına götürerek elime hokey sopasını tutuşturdu. Böylece Kanada’nın milli sporunu yapmadan da ülkeden ayrılmadım.

Yiyecek içecek konusunda çok fazla değişik bir şey yok. Kanada’nın bayrağında da yer alan Akçaağaç’ın şurubu belki de buranın en özgün gıda maddesi. Genelde kreplerin, pankeklerin üzerine dökülüyor. Ayrıca Beavertails’te üzerine şeker dökülerek yenen kızarmış hamur  ile kızarmış patatesin üzerine eritilmiş peynir ve gravyard sosu dökülerek hazırlanan poutine, buranın son derece sağlıksız yemekleri.

Eski bir araba yarışçısının kurduğu Tim Horton, neredeyse her köşe başında görebileceğiniz buranın Simit Sarayı – Starbucks karışımı kahve zinciri. Nasıl ki İstanbul’da çoğu çalışan haftaiçi kahvaltılarını açma – poğaça ile geçiştiriyor ise burada da bu görevi bagel görüyor. Bir sabah Tim Horton’da 50 yaşlarındaki bir kadının “ya dün akşam senetors’ın maçı ne oldu?” diye sorması buradaki buz hokeyi tutkusunu anlatmak için güzel bir örnek. Zira, Kanadalılar için “yürümeden önce kaymasını öğrenirler” derler. Bunu daha iyi tecrübe etmek için Ottawa Senetors’ın maçının yolunu tutuyoruz. Neticede Senetors maçı kaybediyor ama ben halimden memnunum. Kyle’ı işlerini halletmesi için Ottawa’da bırakıp, Kuzeydoğu’ya Montreal’e doğru yola çıkıyorum.

Hiç yorum yok: