Her ne kadar
Kanada’nın 16. Yüzyıldan itibaren Avrupalılar tarafından istilası ile ilk
yerleşim bölgeleri Nova Scotia – Yeni İskoçya – olsa da esas gelişme İngilizler
tarafından Ontario’da, Fransızlar tarafından ise Quebec’de oluyor. Bu iki
bölgenin de gelişen büyük şehirleri ise sırasıyla Toronto ve Montreal. İleride
daha detaylı anlatacağım şekilde Kanada tamamen İngiltere himayesine geçiyor ve
1867’de Kraliçe Victoria’dan Kanada vilayeti için bir başkent seçmesi
isteniyor. O da politik bir seçim yaparak iki bölgeyi de kızdırmamak adına,
sınırlarının bir kısmı Quebec, bir kısmı Ontario’da kalan, sadece 12 yıllık bir
şehir olan Ottawa’yı başkent seçiyor. Bir nevi Ankara’nın başkent olması ve gelişmesi
gibi bir hikayeye sahip Ottawa da.
Şehrin ortasından
geçen nehirle, şehir iki eyalete bölünüyor ve bu çok ciddi keskin bir ayrım. En
basitinden şehrin bi tarafındaki tabelalar İngilizce, öteki yakasındakiler
Fransızca. Hal böyle olunca Ottawa’da çalışmak için iki dili de bilmek
gerekiyor. Örneğin, Kyle’ın kız kardeşi Fransızca bilmediği için iş bulmak
adına Toronto’ya taşınmış. Sanmayın ki Kanada’da herkes iki lisan konuşuyor.
Ottawa haricinde böyle bir gereksinim bulunmuyor ve iki dili konuşabilen insan
sayısı belki ülkenin %10’unu bile oluşturmuyordur. Gündelik hayattan örnek vermek gerekirse
Ontario’da alkol kullanma yaşı 21 iken, nehrin öteki tarafında 18. Aynı şekilde
Qubec’te alkolden alınan vergi oranı daha düşük olduğu için alkol daha ucuz.
Ottawa’da ilk ziyaret
noktam Tarih Müzesi oluyor. Böylelikle gezmeye başlamadan önce Kanada tarihi
hakkında ciddi bir oryantasyon alıyorum. Sonrasında şehrin turistik anlamdaki
en görülmesi gereken alanı Parliment Hill’e gidiyoruz. Şehir, başkent ilan edildikten
sonra bu Gotik tarzdaki parlamento inşa edilmiş. Şansıma, parlamentonun yeni
yasama yılının başlangıcına denk geliyorum. Top atışları eşliğinde törenler yapılıyor. Birkaç gün sonra ise
parlamentodaki açık oturumlardan birine girip bir süre milletvekillerinin
birbirlerine atışmalarını izliyoruz.
Meydanda aynı zamanda
birçok anıt bulunuyor. Bunlardan en büyüğü meçhul asker anıtı. I. ve II. Dünya
Savaşı’nda hayatını kaybeden Kanadalı askerlere adanmış. Hemen yanında da daha
küçük bir şekilde 1901 Güney Afrika Savaşı’nda hayatını kaybedenler için bir
anıt bulunuyor. Kanadalıların kendilerine göre Dünya’nın öteki ucu olan Güney
Afrika’da ne işi var derseniz, Kanada, İngiltere’den bağımsızlığını ancak
1930’larda kazanıyor. Yani I. Dünya Savaşı’nda bile İngiltere okyanusun öteki
ucunda bir savaş verdiği için Kanadalılar asker gönderiyorlar.
Ottowa
Nehiri ile Ontario gölünü birbirlerine
bağlayan Rideau Kanalı, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. Kanalda
gezinti yapabileceğiniz tekneler mevcut ama biz kano yapmayı tercih ediyoruz.
15 Ekim’e kadar kano yapmak mümkün. Sonrasında zaten Kanada’ya kış geliyor.
Olur da Şubat’ta Ottawa’da olursanız, kanal çoktan buz tutmuş olacak ve buz
pateni festivaline denk geleceksiniz. Ben bu dönemi yakalayamadım tabi ama Kyle
beni bir buz hokeyi sahasına götürerek elime hokey sopasını tutuşturdu. Böylece
Kanada’nın milli sporunu yapmadan da ülkeden ayrılmadım.
Yiyecek içecek
konusunda çok fazla değişik bir şey yok. Kanada’nın bayrağında da yer alan
Akçaağaç’ın şurubu belki de buranın en özgün gıda maddesi. Genelde kreplerin,
pankeklerin üzerine dökülüyor. Ayrıca Beavertails’te üzerine şeker dökülerek
yenen kızarmış hamur ile
kızarmış patatesin üzerine eritilmiş peynir ve gravyard sosu dökülerek
hazırlanan poutine, buranın son derece sağlıksız yemekleri.
Eski bir araba
yarışçısının kurduğu Tim Horton, neredeyse her köşe başında görebileceğiniz
buranın Simit Sarayı – Starbucks karışımı kahve zinciri. Nasıl ki İstanbul’da
çoğu çalışan haftaiçi kahvaltılarını açma – poğaça ile geçiştiriyor ise burada
da bu görevi bagel görüyor. Bir sabah Tim Horton’da 50 yaşlarındaki bir kadının
“ya dün akşam senetors’ın maçı ne oldu?” diye sorması buradaki buz hokeyi
tutkusunu anlatmak için güzel bir örnek. Zira, Kanadalılar için “yürümeden önce
kaymasını öğrenirler” derler. Bunu daha iyi tecrübe etmek için Ottawa
Senetors’ın maçının yolunu tutuyoruz. Neticede Senetors maçı kaybediyor ama ben
halimden memnunum. Kyle’ı işlerini halletmesi için Ottawa’da bırakıp,
Kuzeydoğu’ya Montreal’e doğru yola çıkıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder