İşimin yardımıyla bu yıl epey bir Kraliçe’nin elini öpmeye
gittim. Genelde kısa süreli olan bu ziyaretlerimdeki notlarımı da daha önce
paylaşmıştım. Altın vuruş için ise Ramazan Bayramı’nı bekledim. 9 güne yayılan
bu uzun planda bu defa İngiltere dışına çıkıp, Galler, İskoçya, Kuzey ve
Serbest İrlanda’yı gözüme kestirdim. Hazırsanız başlıyoruz.
Daha önce yazmış mıydım bilmiyorum, İngiltere’de herşey çok
pahalı ama ulaşım epey bir pahalı. Easyjet’te uçak biletleri, trenden daha
ucuz. Eğer 2 kişi ve daha kalabalıksanız araba kiralamak otobüs ile gezmekten
çok daha ucuza geliyor. “Sağdan
direksiyonu nasıl kullanacağım” demeyin, Türkiye’de uygulanan trafik
kurallarında araba kullanmayı beceren kurallara uyulan bir ülkede geri geri
bile araba sürebilir ve daha da önemlisi,
otobüs yerine araba kullanmayı tercih ederek sadece varış noktasına odaklanmayıp, “hayat
yolculuktur, varış değil” felsefesiyle yolun keyfini daha fazla
çıkartabiliyorsunuz.
Bu doğrultuda ilk günün varış noktası Cardiff, Galler’di.
Yolu biraz daha fazla uzatıp The Cotswolds adı verilen bir bölgenin içinden
geçiyoruz. Burası işte İngiltere denilince akla gelen klasik koyunların
otladığı, uçsuz bucaksız yeşilliklerin olduğu, arada birçok ortaçağ köyünü
barındıran bir bölge. Daha sonra Bristol’ü Galler’e bağlayan köprüden geçip
Cardiff’e doğru yol alıyoruz.
Çok detaylı araştırmasını yapmadım ama hem Galliler hem de
İrlandalılar Keltlerin kuzenleri olduklarını iddia ediyorlar. Cardiff görece
ufak bir şehir. Şehrin merkezinde zaten kale bulunuyor. Bir de yayalaştırılmış
Queens caddesi. Kalenin hemen yukarısında Bute Park diye bir park var. Yakın
zamanda yapılmış Millenium stadı da hemen kalenin yanı başında gayet şehrin
göbeğine dikilmiş. Bu kadar merkezi bir yere stad yaptıklarına göre şehrin pek
rant değeri yok anlaşılan.
Daha önce okuduklarımdan Galler’in daha turistik
taraflarının ülkenin kuzeyi olduğunu görmüştüm ama Cardiff’in bu kadar küçük
olabileceğini düşünmemiştim. Şehrin merkezini bitirdikten sonra bu defa yolumuzu merkezin biraz dışındaki St.
Fagans’ta bulunan “Museum of Welsh Life”a çeviriyoruz. Burası ücretsiz bir açık
hava müzesi gibi bir yer. Klasik eski Galler köy evlerini vs. burada yeniden
canlandırmışlar.
En son olarak Cardiff Körfezi’ni ziyaret ediyoruz. Burası 20
yıl önce tamamen sanayiye teslim olmuşken, yapılan yenileme çalışmaları ile
bugün daha çok panayırların olduğu, sahilde yelkenlilerin gezdiği tamamen
dinlenme amaçlı bir yere çevrilmiş.
Böylelikle Cardiff’te bir günü tamamlayıp dönüşe geçiyoruz.
Dönüş yolumuzun üzerinde tarihi bir Roma şehri, Bath var. Esasında şehre çok düz
mantık isim verilmiş. Şehirde çıkan yer altı suları sonucunda Romalılar buraya
bir hamam yapıp şehri kurmuşlar ve şehrin ismi de “Hamam” olarak kalmış. Bugün
UNESCO koruması altındaki şehrin zaten gezip görülecek yerleri hep yanyana
sıralanmış. En fazla 1-2 saat içinde Bath’ın görülmesi gereken yerlerini
tamamlayıp, bir sonraki günkü Edinburgh uçağı için geri dönüyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder