Öncelikle Kuzey İrlanda’ya gitmeden önce buranın politik
durumunu iyi anlamak lazım. Burası örneğin bir bask bölgesi gibi “işte halk İngiltere’den kopmak istiyor,
bunun da terör örgütü IRA’dır” diye düşünüyorsanız, sınıfta kaldınız, oturun
önce biraz tarih çalışalım.
İrlanda tarihini bir sonraki yazıda İrlanda’dayken daha
detaylı anlatacağım o yüzden tarihte biraz ileri sarıyorum ve 1922’ye
İrlanda’nın bağımsızlık savaşını kazanmasından sonraki anlaşma kısmına
geliyorum. İrlanda’daki herkes;
İrlandalı, katolik ve bağımsızlık yanlısı değil. Protestan ve Kraliyetçiler de
var. İşte İrlanda adası bağımsız olurken, çoğunluğun Protestan ve Kraliyetçi
olduğu kuzeydeki 6 vilayet daha sonra gerekirse referandumla kendi kaderlerini
tayin etme hakkını saklı tutacak şekilde Birleşik Krallığa bağlı kalıyorlar. Daha
sonraları, 1960’larda Kuzey’deki katolikler ise protestanlar tarafından
ayrımcılağa maruz kalıyorlar, iş bulamıyorlar vs. İşte bu şartlar altında IRA
filizleniyor ve terör saldıları gerçekleştiriyorlar. Yoksa daha Belfast
havalimanından çıkar çıkmaz geçtiğimiz irili ufaklı tüm köylerde elektirik
direklerinde bir Birleşik Krallık, bir Kuzey İrlanda bayrağı dalgalandırarak,
buradakiler açık ve net bir şekilde taraflarını belli ediyorlar.
Şehre gitmeden önce, yine atlıyoruz arabaya ve ülkenin en
kuzeyine Giant Causeway’e ya da Türkçe’ye çevrilmiş haliyle Devler Kaldırımı’na
gidiyoruz. Burası Kuzey İrlanda’nın tek UNESCO Dünya Mirası. Volkanik
patlamalar sonucunda oluşmuş bu boyları 12 metreyi bulan kayalar gerçekten elle
kesilmiş arnavut kaldırımları gibi duruyorlar. Buraya gidecek olan varsa ufak
bir tüyo. Taşlara gitmek ücretsiz ama visitor center’a girmek 8 pound. Visitor
center’da shop ve tuvalet dışında hiçbir şey yok. Lüzumsuz yere buraya para
vermeyin.
Bir zamanlar Beyrut, Bağdat ve Bosna ile birlikte
gidilmemesi gereken dört B’den biri olan Belfast görece yeni bir şehir. 1800’de
20.000 kişilik ufak bir köyken Sanayi Devrimi sonrası açılan tekstil atölyeleri
ile birlikte şehrin nüfusu I. Dünya Savaşı öncesinde 400 bini buluyor. Hatta
1912’de Titanic bile burada yapılmış. Şehrin
liman kısmında bir Titanic Tour’u var ancak ben katılmadım, nasıl olur
bilmiyorum. Şehir terör dolayısıyla anca yeni yeni turist çekmeye çalışıyor bu
açıdan fiyatlar da Birleşik Krallık içinde görece çok daha ucuz.
Belediye binası şehrin merkezi sayılıyor. 1880 yılında
Klasik rönesans stilinde inşa edilen binanın ön bahçesinde, dönemi hatırlatmak
için olsa gerek kocaman bir Victoria heykeli endam ediyor. Belediye binasını
diklemesine kesen yayalaştırılmış yol ise ana gezme caddesi diyebiliriz.
Belfast’ın haliyle en ilgi çeken tarafı siyasi tarihi. Bunun
için yolumuzu Falls Road’a çeviriyoruz. Burası daha çok katoliklerin yaşadığı
ve aynı zamanda IRA’nın siyasi kanadı Sinn-Fein’ın binasının bulunduğu
cadde. Cadde boyunca özgürlük üzerine
boyanmış birçok duvar bulunuyor. Aynı zamanda buradaki çatışmalarda hayatını
kaybedenler adına yapılmış bir anma bahçesi bulunuyor. Bunun yanı sıra modern
zamanlı duvarlarda günümüz siyasi konjenktürüne uygun boyamalar var. Bunlar
arasında Bask, Katalan, gibi etniklerin özgürlüklerine yönelik duvarların yanı
sıra “Öcalan’a özgürlük” temalı bir boyama da bulunuyor. Cadde şehrin biraz dışında kalıyor. En kolay
geliş yolu dolmuş taksiler. Evet ilk defa bir Avrupa şehrinde dolmuş taksi
görüyorum.
Bunun dışında turist guide’da şehrin görülecek yerleri
arasında büyük bir kısım ayrılmış Crown Liquor Saloon akşam soluğu almanız
gereken yerler arasında. 1885 yılında yapılan bu barın oturma alanları
bölmelere ayrılmış. Kapitalist ekonomik şartlarda bu şekilde bir yer kaybına
tahammül yokken demek ki 130 sene önce insanların gizliliğine çok daha fazla
önem veriyorlarmış.
Yıllarca terör ile boğuşmuş bu 150 yıllık endüstri şehrinden
turistik anlamda çok da fazla birşey beklememek lazım. Bir gün burası için
yeterli olur. Benim gitmeye vaktim olmadı ama eğer yeterli vaktiniz olursa
kuzeydeki Derry’e yolunuz düşebilir. Burası 70’lerde İngiliz askerlerinin pasif
yürüyüş yapan katolikleri öldürükleri Kanlı Pazar’ın yaşandığı şehir. Bizim
Gezi Park’ında yaşananların tıpatıp aynısının yaşandığı olaylar ile ilgili
olarak aynı isimli 2002 yılı yapımı filmi izlemenizi öneririm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder