Düşünün ki altyapıdan bir dünya yıldızı seviyesine çıkardığınız genç süperstarınızı (Wayne Rooney) 27M ₤’a Manchester United’a satmışsınız. Üstüne üstlük eğer oyuncu United’dan başka bir kulübe transfer olursa, ödenen bonservisin %30’unu alma gibi ekstradan bir antlaşma maddesiyle... Yetmiyormuş gibi, senelerdir zar zor kümede kalmış, kadrosu dar takımınız, oyun kurucusunu, beynini (Thomas Gravesen) ara transferde Real Madrid’e kaptırmış. Bütün bunlara rağmen, sadece 1 transferle (James Beattie), aynı dar kadroyla dünyanın en zor ve en kaliteli futbol ligini 4. bitiriyor ve Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkını kazanıyorsunuz. Bu herhalde her futbol menajerinin rüyasını süsleyecek bir durum.
David Moyes, sezon öncesinde, Rooney’nin transferinden aldığı 27 milyon ₤’un 20 milyonunu harcadı. Man Utd’dan Phil Neville’a 5.6M₤, Udinese’den Kroldrup’a 5M₤ harcadı. Mourinho’ya danıştı, Porto’dan sol bek Nuno Valente’yi aldı. Geçen sene parlak bir sezon geçiren Davies transfer edildi. 2004-05’in 2. yarısında takımda kiralık olarak yer alan Mikel Arteta beğenildi ve Sociedad’dan bonservisi alındı. İtalya’nın en yetenekli stoperlerinden Matteo Ferrari getirildi. Bir de Inter’den Andy van der Meyde alındı. Zaten 04-05 sezonunda James Beattie için Southampton’a 7.5M₤ ödenmişti. Böylece takımın o devasa transfer bütçesi olduğu gibi yeniden yapılanma adına harcanmış oldu.
Ancak sonuç hoş olmadı; Everton lige çok kötü başladı. 2 hafta önce ligin tartışmasız en kötü takımı Sunderland’ı yenerken o kadar zorlandılar ki... Hatta Sunderland ilk yarı Everton’ı tabiri caizse ezdi. An itibariyle ligin son üç haftasında 11 gol yeiş ve son derece temposuz bir takım Everton. Üstelik sezon boyunca ancak 10 gol atabildiler.
Peki Everton’ın yeniden yapılanmaya ihtiyacı var mıydı? Geçen sezon makine düzeninde işleyen bir sistemleri, oturmuş bir kadrosu ve takım kimyası yüksek oyuncuları vardı Moyes’ın. Weir-Stubbs ikilisi hatasızdı, tüysiklet sağ kanat Leon Osman boyundan büyük işler yapıyordu, yetenekleri sınırlı bir forvet olan (ancak kendisi megaloman – basına Henry kadar iyi bir oyuncu olduğunu söylediği demeçleri var) Marcus Bent araba dolusu gol atıyordu. Şimdi ne eksik? Basit: TAKIM KİMYASI. Takım kimyası öyle bir şey ki orta düzey bir oyuncunun performansını en üst düzeye taşıyabilir, ya da dünya klasındaki bir oyuncuyu sıradanlaştırabilir. Takım sporlarında aktif görev almış okuyucularımız bilirler, kimyası iyi olan bir takım adeta sınıf atlar. Everton’ın yeni oyuncuları henüz bir arada oynama şansını çok bulamadı. Tabii buna en önemli etkenlerden birisi de takımın başını ağrıtan sakatlıklar zinciri. Geçen sene neredeyse hiç sakat vermeyen Everton, bu sene hastane gibi. Geçen sezonun gizli kahramanı Lee Carsley daha tek bir maç oynayamadı. Tim Cahill (ki bu takımın en önemli oyuncusu, dinamosu ve sürpriz golcüsü) son 3-5 maçtır ancak sahaya çıkabilecek düzeye geldi. Van der Meyde, Nuno Valente ve Kroldrup da müzmin sakatlardan. Sonuç, defans artık yaşlanan ve iyice ağırlaşan Weir ile ona uyum sağlamakta güçlük çeken Yobo’ya kaldı. Neville orta sahaya çekilmeye çalışıldı; bu nedenle Davies’in yeri kaydı ve neredeyse takımın tümü bu taş değiştirmeden nasibini aldı. Neredeyse kimse asıl yerinde oynamıyor ve bu da Everton’ın düzenine negatif etki ediyor.
Tartışılması gereken başka bir konu da Moyes’in kabiliyeti. “Geçen sene o takımı 4. yapan adam bu sene de aynı başarıyı tekrarlar” mentalitesi tutmadı. Üstelik yeniden yapılanmaya harcanan milyonlarca ₤ genç oyunculara değil, 28 yaş civarındaki tecrübeli isimlere gitti (Beattie, Neville, Kroldrup vs...) Demek ki Moyes aslında geleceği düşünmek yerine vites arttırıp hem evde hem Avrupa’da bir şeyler yapabileceğini düşündü, ancak başarılı olamadı. Ancak tamamen Moyes’e yüklenmek de haksızlık olacaktır. Zira transferi yüzünden çok eleştirildiği Beattie feci bir formun ardından kendini buldu ve iyi bir gol ritmi yakaladı. Takıma klas kattığını düşündüğüm van der Meyde’nin oynadığı 5 maçın 4’ünü kazandılar. Üstelik yeni gelen isimlerin arasından özellikle Davies, van der Meyde ve Arteta takımın geleceğini emanet edebileceği oyuncular. Moyes’ın (kısmen çaresizlikten) küskün genç yetenek McFadden’ı takıma yeniden kazandırması da büyük avanataj. O McFadden ki, Rooney’le beraber 03-04 sezonunda tozu dumana katmıştı. Yobo gibi istikbali parlak bir defans oyuncusunun varlığını da inkar etmemek gerekir.
Toparlarsak, Moyes’in geçen seneki başarısı İngilizlerin “siege mentality” dediği, çok zor şartlar altında elinde hiçbir şey olmayan takımı ekstra motivasyonla bir yere getirmekti, bir bakıma. Elindeki kaynaklarla çok transfer yaparak takıma seviye atlatacağını düşündü, ancak başaramadı; bütün bunlarda şanssızlık ve sakatlıkların da etkisi büyüktü. Ancak ben yine de Moyes’ın Everton’ı düştüğü çukurdan kurtarabileceğine inanıyorum. İngiltere gibi 6. sırasıyla 19. sırası arasında çok fark olmayan bir ligde bu takım daha üstlere tırmanabilir.
Referans:
Hubbard, Norman, Crisis Management, http://soccernet.espn.go.com/columns/story?id=354047&root=england&cc=5739, 3.6.2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder