İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

9.01.2006

İngiltere

Çok klişe bir giriş olacak ama Dünya’nın en popüler oyununun mucidi İngilizler… Futbolun beşiği derler kendilerine.. Ülkede en popüler spor, futboldur elbette.. Ama Brezilya noktasında değildir..

Futbolu bulmuşlar bulmasına da Milli Takımlar düzeyinde bütün boynuzlar kulağı geçmiş.. Sadece bir kez Dünya Şampiyonu olmuşlar (o da tartışmalı hepinizin bildiği gibi), Avrupa Şampiyonalarında ise final bile oynayamamışlar… Fakat kulüp takımları düzeyinde oldukça başarılılar.. Herkes, 70 yıllarda başlayan ve Heysel’e kadar devam eden Avrupa’daki Liverpool hegomanyasını bilir.. Güçlü olduğu kadar sempatik ve popüler bir kulüp olmayı da başaran Liverpool tüm Dünya üzerinde bir çok taraftar kazanmıştır o dönemde.. Bunlardan biri de Murat Kosova’dır mesela..

Liverpool’dan bayrağı Manchester United almıştır… Alex Ferguson önderliğinde 90 yılların başından Beckham’ın gidişine kadar olan dönemde bu kez kendi liginde ve Avrupa’da Manchester United fırtınası esmeye başlamıştır.. Bu dönemde de bir çok özenti genç Manchester taraftarı olmuştur.. Bunlardan biri de sitemizin yazarlarından Selin Unan’dır…

Şimdi ise Roman Abramovic’in Chelsea’yi satın almasıyla başlayan bir dönemdeyiz.. Şu anda yaşadığımız bu dönemi belki de 20-30 yıl sonra çocuklarımıza anlatacağız.. Ve bu dönem Abramovic sıkılana kadar devam edecek gibi…Futbolcusuyla özdeşleşmiş takımlar çok vardır.. Bir antrenörle özdeşleşmiş takımlar azdır ama vardır.. Hatta taraftarı ile özdeşleşmiş takımlar bile vardır.. Ama bir başkanla hatta bir sahiple özdeşleşmiş tarihteki tek takım belki de Chelsea…

Neyse konudan fazla sapmadan diğer İngiliz takımlarından biraz bahsedelim… Başta Aston Villa, Nottingham Forest, Arsenal, Totenham, Man City, Leeds gibi takımlar olmak üzere bir çok İngiliz takımının Avrupa’da önemli bir geçmişi var.. Özellikle 2000 li yılların başındaki Leeds United takımının, İngiliz ve Avrupa Futboluna damgasını vuracağı ve bu etkinin Milli Takım’a da yansıyacağı düşünülüyordu.. O takımın Milli Takım’a katkısı olsa da (gerçi çoğu yabancıydı) kendisine bir yararı olmadı ve dağıldı..

İngilizler deyince akla gelen ilk şey ise ligleri ve futbol kültürleri… İngiltere Premier Ligi çoğu kişi tarafından Dünya’nın en güzel ligi olarak kabul ediliyor ki bu bence de böyle.. Stadyumları, seyircisi, formaları, maç saatleri, sponsorları, yabancı sınırlaması ile tam anlamıyla kurumsallaşmış ve her şeyiyle farklı olan bir lig Premiership.. Futbolun NBA’i diyebiliriz…

Futbol kültürleri ise bir başka süper yönleri.. Tüm dünya tarafından örnek alınan bir futbol kültürleri var.. Her ne kadar Holiganizm olsa da maça gidişleri, izleyişleri, gazeteleri, kulüp yapıları, menajerlik sistemiyle başlı başına ayrı bir kültür İngiliz Futbol Kültürü…

Neyse bu kadar ön bilgi yeter… Hatta fazla bile.. İngiltere’nin 2006 Dünya Kupası şansına gelelim..
2012 Olimpiyatlar oyunlarını aldılar ve masa başında da olsa Uluslar Arası Spor Arenasında önemli bir başarı kazandılar.. Şimdi sırada sportif başarı var ve belki de ilk kez bir Dünya Kupası’nda bu kadar güçlüler..

Klasik bir İngiliz ekolü ellerindeki takım.. Gerektiğinde uzun paslarla oynayabilirler, isterlerse kısa yerden paslarla giderler sonuca.. Güçlü ve sert bir orta sahaları var, uzaktan şut atabilecek oyuncu sayısı hayli fazla ve duran toplarda da gayet iyiler.. Ama defans oyuncuları ileri çıktığı zaman.. Onun dışında orta yapmanın bir anlamı yok çünkü içerisi gayet kısa.. Devamlı saldıran, mücadele eden argo deyimiyle erkek gibi oynayan ve herkes tarafından sempati kazanan bir takıma sahipler.. Rakiplerini boğarak, ezerek yeniyorlar ve bu saydıklarımın hepsi zaten İngiliz Futbolunun temel özellikleri..

İngiliz Milli Takımının en önemli avantajı ise kadronun oturmuşluğu.. Bu kadro Eriksson önderliğinde 3-4 yıldır beraber oynuyor… Tabi eklemeler oldu, çıkanlar oldu ama temel aynı.. Ve bir sonraki Dünya Kupası’nın 2010’da olduğu düşünülünce bu jenerasyonun 08 le beraber son şanslarından biri önemli bir başarı için.. Bir nevi 04 öncesi Portekiz gibiler.. Başarıya aç, başarı için tüm hazırlıklarını sistemli bir şekilde yapmış, oturmuş, güçlü bir takım…

Kadroya bakarsak, orta sahanın ve defansın ortasının süper ikililerden oluştuğunu ve Dünya’da bir numara olduğunu söylemek gerekir.. Terry- Ferdinand defansta inanılmaz bir ikili.. Ortasahada Lampard-Gerrard ise hem hücuma çıkabilen hem defansif özelliği olan ve en önemlisi ikisini de süper yapan mükemmel bir ikili.. Bunların dışında bana göre sol bekte de mevkisinin en iyisi Ashley Cole var… Onu yedekleyen ise Wayne Bridge… Ha bu arada Ferdinand- Terry ikilisinin yedekleri de King- Campbell-Woodgate, belirtmek gerekir.. Fakat Lampard-Gerrard’ın yedekleri konusunda sıkıntı çekiyorlar.. Hargreaves düşünülebilir belki..

Sağ açıkta Beckham karizmasıyla yetiyor.. Takım kaptanı Beckham kimilerince İngiltere Tarihi’nin gelmiş geçmiş en büyük oyuncusu…
Forvet ikilisi Owen ve Rooney de gayet iyi.. Yedekleri ise Vassel ve Alan Smith gibi zibidik tipler ama yeterli..


Buraya kadar her şey süperken buradan sonra sorunlar başlıyor.. Çünkü bu mevkilerde süperstar seviyesinde oyunculara sahip olan İngiltere, diğer mevkilerde uluslar arası çapta sıradan bile zor diyeceğimiz oyunculara sahip ve takımın zayıf halkası bu oyuncular olabilir..

Kalede Paul Robinson mı, David James mi tartışmaları sürüyor şu anda, ama boş bir tartışma.. Kimi koysan iflah olmaz.. Sağ bek Gary Neville, diğer isimlerin yanında zayıf kalıyor.. Glen Johnson desen, o da olmaz… Takımdaki tek sol açık diyebileceğimiz oyuncu ise Kieron Dyer ama o da yetersiz kalıyor.. O mevkii de hiç uymasalar da Joe Cole ya da Shaun-Wright Philips’i oynatacaktır Sven Goran Eriksson..


Bu arada bu yazıyı yazarken, baştan beri favori olarak gösterdiğim İngiltere’de pek bir şey olmadığını fark ettim.. Ama söz ağızdan çıktı bir kere.. Benim 2006 Dünya Kupası favorim İngiltere ve onlar da 40 yıl sonra kupayı yeniden İngiltere’ye getireceklerine son derece inanıyorlar.. Bu yolda ilk rakipler Paraguay, Togo ve İsveç olacak… Haydi İngiltere, gözümü kara çıkarma..


Hadi Eyvallah…

Hiç yorum yok: