İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

15.01.2006

Fantãstico Ronaldinho

Wayne Rooney yazısında, Ronaldinho’yla ilgili o kadar çok yorum yapıldı ki artık bu adam hakkında yazı yazmak farz oldu.

Yazıya “Ronaldinho büyüktür” anlayışıyla başlamıyorum çünkü yaptığınız yorumlarda da görüldüğü gibi futbolla uzaktan-yakından alakası olan herkes, Ronaldinho’nun kendilerince ne kadar büyük bir futbolcu olduğuyla ilgili en az bir paragraf kurabiliyor. “Ronaldinho ne kadar futbolcudur?”u da tartışarak başlamıyorum çünkü Obencim –sağolsun- zaten bu konu hakkında güzel bi yazı yazdı. Tabii bunlarla başlamamam demek, yazının ilgili bölümlerinde bunlardan bahsetmeyeceğim anlamına gelmez. Evet, artık “Ronaldinho kimdir?”le başlasam iyi olur. Uzattım.

Ronaldo Gaucho de Assis Moreira, 21 Mart 1980’de Porto Alegre-Brezilya’da dünyaya gelir. Görüldüğü gibi gerçek adı Ronaldinho değil, Ronaldo’dur. Ronaldinho Portekizce’de “Küçük Ronaldo” anlamına gelir. (Gereksiz bir bilgiydi; bilmeyen yoktur herhalde)

Bir grup gazeteci, Ronaldinho’nun hayatını araştırabilmek için Porto Alegre’ye giderler. Mahallesindekilere “Bu çocuk küçükken de böyle miydi?” diye sorarlar. Aldıkları yanıt “ Siz bir de onun amcasını görseydiniz” olur. Gazeteciler hevesle “ Öyle mi? Hangi takımda oynuyordu?” sorusunu yöneltirler. “Rua, rua” yanıtına alınca hemen bu kulübü aramaya başlarlar. “Rua” nın aslında Portekizce’de sokak anlamına geldiğini öğrenmeleri uzun sürmez. Mahalle halkıyla söyleşilerine devam eden gazeteciler, Ronaldinho’nun çocukken zayıf fiziği nedeniyle, top onun olmadıkça oyuna alınmadığını öğrenirler. Ne zaman ki oynatıldığı bir maçta 20 gol atar, o zaman “Bu çocukta birşeyler var” denip mahalle kadrosunda yerini alır. ( Bu hikayenin gerçek olup olmadığından emin değilim ama neden olmasın? )

Ronaldinho, futbolculuğa doğduğu kentin takımı olan Gremio’da başlar. 1997 yılında 17 yaşındayken başladığı profesyonel futbol hayatının ilk 4 senesini bu takımda geçirir. O zamanlar Leeds United, Gremio klubüne Ronaldinho için 96 milyon dolar teklif eder ve nedense Gremio da bu teklifi kibarca reddeder.( Ronaldinho’yu, Gremio 2 sene sonra çok daha ucuz bir fiyata Paris Saint-Germain’e, PSG de yine çok daha ucuz bi fiyata Barcelona’ya satar—Leed United taraftarı ise takımının o günlerini özlemle anar)

Ronaldinho, Gremio forması giyerken milli takıma çağırılır. 97 yılında 17 yaş altı takımının Dünya Kupası’nı ve 99’da A takımının, attığı 6 gol ve Venezuela maçında yaptığı efsane asistiyle, Copa America’yı almasına katkıda bulunur.

Birçok Brezilyalı gibi Avrupa’da da şansını denemek isteyen Ronaldinho, 2001 yılında, Jay Jay Okocha’nın gitmesinden sonra oyun kurucu ve teknik bir orta saha oyuncusu arayan Paris Saint-Germain’e transfer olur. Finansal sorunlar nedeniyle geciken transferin ardından, Ronaldinho sene sonunda takıma katılmak üzere PSG’yle anlaşır. Buradaki ilk sezonunda, ikinciye oranla daha iyi oynar-en azından çabalar. Ancak genel olarak performansı beklenilenin altındadır. Özellikle 2.sezonda, gazeteciler Ronaldinho’nun kaç gol attığından çok, bir gecede kaç kişiyle beraber olduğuyla ilgilenirler.

Brezilya’nın Dünya Kupası’nı aldığı 2002 yılında, milli takımdaki performansıyla adeta parlayan Ronaldinho, PSG’den ayrılır ve sanılanın aksine Manchester United’a değil, İspanya’nın Catalunia Bölgesi takımı Barcelona’ya transfer olur.

Başlarda genel kanı şöyleydi: Güya Real Madrid, Beckham’ı Man Utd’dan alınca, Ronaldinho ile ilgilenmeyecek ve United, Ronaldinho’yu kolayca alabilecekti. Sattıkları Beckham'ın genelde sağ kanatta, Ronaldinho'nun ise sol ve ortada oynadığını göz öününde bulundurursak, United’ın bu transfer isteğinin taktiksel olmadığını görürüz. United yöneticileri boşta yıldız adayı görünce, yine dayanamayıp gaza gelmişti. Ancak nasıl olduysa aynı yöneticilerin kafası, bu transferin kendileri için çok da uygun olmadığını son anda bastı. Ardından devreye Barcelona girdi ve Ronaldinho’yu 24 milyon Euro’ya transfer etti. Fiyatın bu kadar düşmesinin sebebini Oben şöyle anlatıyor- “ Fiyatın bu kadar düşmesinin nedeni PSG’nin Ronaldinho’yu satmaya şartlanmasıydı. Yani Real Madrid son anda sırf uyuzluk olsun diye, o vakit hiç lazım olmayan bu transfere girmeseydi, PSG en sonunda “Abi sen ne kadar verirsin? Ne kadar verirsen o fiyata al git” diyecekti. Ama PSG’yi, ezeli rakibine Beckham’dan sonra ikinci bir darbe indirmek isteyen Real Madrid kurtardı.”

Ronaldinho, Barcelona’da sadece skora değil aynı zamanda güzel futbola da hayran olan ve takımlarını deli gibi seven Katalanların gözünde çok geçmeden ilahlaştı. Ronaldinho’nun takıma katıldığı ilk sezonda Barca, 17 maç yenilmeyerek önemli bir seri yakaladı ve sezonu 2. tamamladı. Ronaldinho’lu 2.sezon ise, yıllardır özlem duyduğu La Liga şampiyonluğunu kazandı. Her ne kadar Deco ve Samuel Eto’nun katkıları olsa da, şampiyonluktaki en önemli pay sahibi Ronaldinho’dur. Brezilyalı, takımın hem ofansif beyni, hem de kurtarıcısı oldu.

Ronaldinho, 2003-2004 sezonunda FIFA Yılın Futbolcusu, 2004-2005 sezonunda Ballon D’or ve bilimum futbol dergilerinin “En İyi....Futbolcusu” ödüllerini aldı.

Ronaldinho nun yanısıra Adriano, Robinho, Kaka....ile hücum hattını oluşturan Brezilya Milli Takımı en son 2005 Konfederasyon Kupası’nı kazandı.

Hatırlar mısınız bilmiyorum. 2003’te Türkiye’nin Brezilya’yla karşılaştığı bir maçta, bizlere görsel anlamda şölen yaşatmış; Fatih Akyel zamanında Roberto Carlos’u (bkz:Super Cup) nasıl maymun ettiyse, kendisi de o gece müthiş çalımlarıyla adeta memleketlisinin intikamını almıştı. Bu maçta Brezilya’nın attığı golün ardından, Ronaldinho topu Rüştü’den almak istemişti ve Bülent de kendisinin sırma saçlarından tutarak kafasını fileye yapıştırmıştı. Daha sonra Ronaldinho, aşırı sinirli ve saldırgan bir tavır sergilediği esnada aniden sakinleşerek Rüştü’ye sarılıp özür dilemişti. Yine de kırmızı kart görmüştü tabii. Sonrasında saha kenarına çıkarken bir Türk seyircisi tarafından kafasına fotoğraf makinesi fırlatılmıştı ve bunu fırlatan kişi fotoğraf makinesindeki resimlerden tespit edilip yakalanmıştı.

Gelelım futbolcululuna. Dikkat edin bu adam futbolu bütün vücuduyla oynuyor. O kadar kıvrak ki, bi top geliyor-Ronaldinho topla koşarken şekilden şekile giriyor; omuzlar, ayaklar, kalçalar, kafa,boyun, kollar..her yer hareket halinde. Topyekün hareket halindeki o vücudun her köşesiyle ayrı ayrı asist yapabilme özelliğine de sahip. (Örn: Osasuna maçında sırtıyla yaptığı asist) Topsuz alanda normalce koşarken bile vücudunun her yanı oynuyor. Bir de düşünün ki bu adam vücut çalımı atıyor. Rakibin suçu yok...

Hızlı bir şekilde 4 adamın arasına topla girer, aynı hızla o 4 adamın şaşkın bakışlarıyla aralarından çıkar. Bu sırada yaptığı bilek hareketlerini olur da bir kamera yakalar, yakın çekimde izlerseniz suratınızın aynı o 4 adamın şeklini alacağına garanti ediyorum. Adam resmen döne döne, kaya kaya, güle güle, sakin sakin 4-5 kişiyi iptal edebiliyor. Bir de bizimkilere bakıyorum. Fiks bir çalım hareketleri var. Topun üzerinden önce sağ bacağını sonra sol bacağını atıp karşısındaki insan şaşırırsa dümdüz yoluna devam etmek şeklinde. İyi de karşındaki insan mal mı? Bir çalım atarsın, iki çalım atarsın...Sonra karşındaki ezberliyor senin hareketi. Surata baksan yüzünden düşen bir parça. Oynadığı oyundan kendi de zevk almıyor seyirciye de zevk vermiyor.

Ronaldinho’ya geri dönersek...Kendisi zaman zaman da saçmalar tabii. Takım içerisinde ileriye dönük ortasaha oyucusu, geriye dönük sol kanat oyuncusu veya geriden yan kanatlara top taşıyan serbest oyuncu olarak görev almakla birlikte, bazen nerede oynadığını kendisi de şaşırıp sahanın ortasında pergel gibi dönmeye başlar. Böyle dakikalarda kendini kaptırıp bütün rakip defansı çalıma dizer veya topla samba yapmaya başlar. Eğer güzel hareketleri seyirciden olumlu puan alırsa şımarır, yaşadığı doğal orgazma kendini kaptırıp daha fazla yapmaya başlar, seyirci de onun bu Brezilyasal şovuna alkışla destek olur.

Gol attıktan sonra biraz samba dansı yapar, üzerine koşan, yakalayıp sarılan takım arkadaşlarını devasa dudakları ile şapur şupur öper, hocası Rijkaard’a zafer işareti yapar, at yelesi kıvırcık saçlarını geriye doğru attırıp bayan hayranlarını gaza getirir ve ertesi sabah alacağı primlerin hesabını yapar. Formasının arkasındaki ismi gösteren değil, formasının önündeki kulüp armasını öpen futbolculardandır. Oynarken keyif alır, bunu da seyirciye yansıtır. Adamda stres yok. Mesela, biri buna pas mı vermedi veya başka bir pozisyonda top mu kaptırdı; yakın çekim Ronaldinho’yu gösterir ve ekranda gülen bir yüz. Öyle kafa atayım arkadaşıma, el kol hareketleriyle çıkışıyım yok. Kendisinde bir “artist” değil de, daha çok apartman kapıcısının sevimli çocuğu hali var. An olur idmanı seyretmeye gelen kızlara imza verirken kızarır, şekilden şekile girer; an olur Nike, Pepsi reklamlarında Brad Pitt edasıyla salınır.

Memleketlisi Ronaldo onun için “O kesinlikle dünyanın en iyi futbolcusu”; Cocu ise yaptığı hareketler için “Eğer bu hareketi yapmayı deneseydim kesin bileğimi kırardım" diyor. Ersin Düzen kendisine “ Frikikte Ronaldinho, asistte Ronaldinho, penaltıda Ronaldinho....” şeklinde deterjan reklamı gibi sıfatlar dizer, Okay Karacan da “Ronaldihooooo neler yapıyoooorr” uyla beynimizde yer etti zaten.

Dilerim bundan sonra, sakatlık nedir bilmez; hem Şampiyonlar Liginde hem 2006 Dünya Kupasında gözlerimizi şenlendirir; suratlarımızı şekilden şekile sokar. Son olarak Allah bunu tutmak zorunda kalan ve kalacak olan defans oyuncularına sabır versin diyorum...

Hiç yorum yok: