İletişim

Twitter: @ortakafagolcom E-Mail: ortakafagol.com@gmail.com

7.11.2007

Slavia Prag'lı Futbolcular Taraftarlarının Önünde Diz Çöktü. Siz Niye Çökmüyorsunuz?

Bundan önceki Şampiyonlar Ligi yazılarımı unuttum. Her şeye sıfırdan başlayalım. Ben bir Beşiktaş taraftarıyım. Maç günü, üniversitede okuduğum bölümün en zor dersinin sınavından çıktım (sınav çok yorucuydu ve çok kötü geçmişti), radyoda programımı yaptım ve kafedeki televizyonun başında maçı izlemeye koyuldum. Bu durum sırf bana mahsus değil. Pek çok Beşiktaş taraftarı, işinden yorgun çıkan, karısıyla kocasıyla kavga eden, patronundan fırça yemiş, ya da ihaleyi bağlayamamış,... Takımlarından tek beklentileri, iyi bir performans... Performansı da geçtik, biraz gayret...



Ama sahada Beşiktaş adına ne var? 11 tane beyaz formalı futbolcu. Kırmızı futbolcular daha hızlı, daha istekli, daha teknik, daha güçlü. Sonuç? 8-0. Şampiyonar Ligi tarihinin en farklı skoru. Maçın teknik analizine girmemize gerek var mı emin değilim. Bir noktadan sonra taktik dizilişin, hakem kararlarının pek önemi kalmıyor. O nokta nedir peki? Tuttuğunuz takımın 4-0 yenikse ve bırakın mücadele etmeyi, fark daha fazla açılmasın diye yatay, kısa paslar yapması...



Burada sorulması gereken soru şu olmalı: 100 yılını çoktan devirmiş, milyonlarca taraftara sahip bir takım olan Beşiktaş’ın neden Avrupa kupalarında hiçbir başarısı yok? Liverpool, kuruluş itibariyle Beşiktaş’tan sadece 11 sene büyük. Ve İngiltere’deki taraftar sayısı, Türkiye’deki BJK taraftar sayısı kadar ya vardır ya yoktur. Çok basit bir mantık aslında. Bu iki takım arasında 8 gollük bir fark var. İşte bu fark nereden kaynaklanıyor? Yanıltmasın, Beşiktaş İnönü’de Liverpool’u yenerken de, bütün pozitif futbolu İngilizler oynamıştır. BJK’nin ilk golü ise tamamen şanstır.



Diyeceksiniz ki, “Beşiktaş’ı çok ezdin. Liverpool dünyanın en önemli kulüplerinden biri. Hem geçtiğimiz sezon Roma da Man Utd’dan 6 yedi.” Tamam, Roma 6’yı yedi. Ama 1-) 6 yerken en azından bir gol attı. 2-) O maç bir kazaydı. Roma’nın Şampiyonlar Ligi’ne her girdiği sene averaj takımı olma gibi bir geleneği yok. Oysa Beşiktaş’ın sicili kabarık. 6’lık Leeds maçı, 5’lik Barça maçları, 4’lük Milan maçları...Yani sadece bu seneye mahsus değil. Beşiktaş, tarihi itibariyle Şampiyonlar Ligi’nde, adi bir averaj takımı olmaktan öteye gidemedi. Bunu kabullenelim.



Peki niye “adi” bir averaj takımı? “Adi” olmayan averaj takımları da var. Bakınız, Slavia Prag... 2 hafta önce Londra’da Arsenal’den 7 yediler. Ama ne yaptı futbolcuları o maçtan sonra? Gidip taraftarlarının önünde diz çöktüler. Taraftarları da onları alkışlayarak affetti. Beşiktaşlı oyuncular niye 7’den de fazla, 8, yemelerine rağmen orada binlerce Liverpool’lunun arasında üzerini çıkarıp gururla Çarşı – BJK atkısı taşıyan taraftarının önünde eğilmedi?



Ya da şöyle soralım, Şampiyonlar Ligi’ndeki diğer averaj takımlarının arasında, oyuncuları Beşiktaş kadar ücret alan, transfere Beşiktaş kadar para harcayan bir takım var mı? Her sene neşter, her sene yeni yabancılar. Şu anki Beşiktaş kadrosunda bana bir tane üst düzey oyuncu gösterebilir misiniz? Üst düzey derken, Avrupa’nın ilk 20 kulübünde ancak yedek bekleyebilecek potansiyele bile okey derim. Bir Ricardinho vardı, onun da yaşı geçti. Bobo ise ancak orta sıralarda bir Fransız takımını sırtlayabilir, daha fazlası zor. Serdar’ların, Batuhan’ların daha çok pişmesi gerek.



Bütün bu işe yaramaz oyuncular topluluğunun kaptanı kim? İbrahim Üzülmez. Sahada takım arkadaşlarına liderlik etmeyen, dil bilmeyen, pas atamayan bir kaptan olur mu Allah aşkına? Maçtan sonra gidip kendisine itiraz eden Bobo’yu dövmüş. Sevgili okurlar, Bobo 22 yaşında bir genç. İbrahim ise bu kulübün herkese örnek olması gereken kaptanı.



Oyuncularımızın kalitesizliğinden de söz etmişken... Milli takımımızın defansını sayabilir misiniz? Sol bek: İbrahim Üzülmez, Stoperler: İbrahim Toraman ile Gökhan Zan. Sağ bek: Allah’tan Ali Tandoğan değil. Kaleci: Hakan Arıkan. Ondan sonra “Niye eleme gruplarından çıkamıyoruz?”



Maçla ilgili, Babel’in halı sahada dalga geçermiş gibi topukla attığı golden sonra, en çok aklımda kalacak görüntü, her halde Koray Avcı’nın yavaş tempoda yere tükürüp hakeme itiraz ederken, Riise’nin taç atışı kullanıp son süratte koşan Voronin’e asist imkanı sağlamasıydı. Liverpool, milyon paundlar harcadığı transferlerinden istediği verimi elde edememesine, ligde uzun süredir puan kaybetmesine, rağmen, her maç çıkıp sonuna kadar mücadele ediyor. Transferden yine istediği verimi alamayan, ligde de kazanamayan Beşiktaş niye en azından mücadele edemiyor?



Bütün bu argümanlar tek noktada birleşiyor: Her şeyin özü haddini bilmek. Beşiktaş, bütün parasına, taraftarına rağmen, hala başkanının soyunma odasına indiği, mücadele etme onurundan yoksun, Avrupa’da her sene Türk milli gururunu zedeleyecek kadar kötü sonuçlar alan, sahada kişiliksiz, şahsiyetsiz futbol oynayan bir averaj takımıdır. Kendini dev aynasında görmekten, yaptığı 10. sınıf yabancı transferleri dünya starı olarak lanse etmekten, her puan kaybında hakemi suçlayıp “PAF takımıyla çıkarız” gibi oyunbozanlık yapmaktan vazgeçip, Liverpool ile arasındaki fiziksel güç ve tempo farkını kapatmaya karar verdiği an bu kimlikten çıkmaya başlayacaktır.



Bu yeniden yapılanma sürecinin başlangıç noktası ise, bundan sonraki ilk iç saha maçında, gecikmeden, Slavia Prag’lı oyuncuların yaptığı gibi, tüm takımın ve yönetimin taraftarlar önünde diz çökmesi, sonra da toplu olarak, onurluca istifa etmeleridir. Hepsi de 8'de 8 suçludur.

Hiç yorum yok: