Galatasaray’ın UEFA ve Süper Kupa başarılarından sonra yakın zamanda yeni bir futbol zaferi beklemiyorduk. Derken, Şenol Güneş yönetimindeki Milli Takım, dünya üçüncüsü oldu. Kurayla Dünya Kupası’na gidilen dönemlerden, dünya üçüncülüğüne…
Biz, yani taraftarlara kala kala bu işin sevinci ve gururu kalır. Prim, araba, tatil beklentimiz de yok, böyle bir imkan da.. Sadece sevinmek yeterdi bize… Avazımız çıktığı kadar sevinemedik maalesef…
Dünya üçüncülüğünü sağ-sol kavgasına dönüştürenler yüzünden. Garip günlerdi o günler… Avrupalı takımlarla oynamamışız, dünya üçüncüsü olsak da dünyanın en iyi üçüncü takımı olduğumuz anlamına gelmezmiş, falanlar, filanlar…
Aradan geçti, 5 sene… Beş sene önce dünya üçüncülüğünü sırf saçlarını yana tarayan adamdan dolayı es geçenler, Norveç ve Bosna Hersek maçlarından sonraki halimizi, ‘büyük başarı, Titre Avrupa Türkler geliyor’ manşetleriyle önümüze koymaya çalışıyorlar. Ama yemezler…
Biz bunu hak etmiyoruz işte…
Bize başarı diye yutturulanlardan bıktık artık. Böyle bir gruptan son anda son maçta çıkmayı, başarı olarak kabul etmiyoruz. Başarı, 2000’deki UEFA Kupasıdır.Başarı, 2002’deki Dünya üçüncülüğüdür.
Eğer böylesi bir gruptan finallere kalmak başarı ise ve kırk gün kırk gece kutlanacaksa, sekiz sene önce en büyük futbol zaferlerinden birini, altı sene önce de bir başkasını yaşatanları hala omuzlarda taşıyor olmamız lazım.
Çok yakın geçmişte yaşadıklarımızı unutmuşuz gibi, Euro 2008 finallerine kalmayı başarı sayan bu temcit pilavı artık fazla gelmeye başladı. Böyle alalede sonuçları milletin önüne başarı diye koyarsanız, bu millet ilelebet o aşağılık psikolojisinden kurtulmaz. Norveç’i, Bosna Hersek’i yenmeyi marifet diye anlatırsanız, bu ülke futbolu ancak bu ülkelerdeki futbol kadar ilerler… Başarı mı? Yunanistan’ın Avrupa Şampiyonu olması… Başarı mı, Hırvatistan’ın İngiltere’de İngiltere’yi yenmesi ve EURO 2008’in dışına itmesi.
Yani dört büyüklerden birinin küme düşmesi nasıl bir halse, öyle bir hal… Var mı ötesi.? Ders budur. Futbol dersi budur…
Farkında mısınız değil misiniz bilmiyorum ama değilseniz ben bir hatırlatmada daha bulunayım: Türk futbolu, 2000’lerden önce sevindiği şeylere sevinmeye başladı. Sanki bazı şeyleri ilk kez yaşıyormuşuz gibi.
Sanki Norveç yenilmez armada… Sanki Bosna-Hersek, futbolda ekol…
Allah, fakire eşeğini kaybettirir sonra da buldurur. Sevinsin garip diye… Tam bu hal üzereyiz.
Bunu hak etmiyoruz?
Dünya Kupası’nda üçüncülük derecesi olan bir Türkiye Avrupa Futbol Şampiyonası’nda nasıl bir hedef koyacak merak ediyoruz… Gruptan çıkmayı başarı, İtalya’ya, Fransa’yı mağlup etmeyi olay haline getirmeyiz diye umuyorum…
Başarının anlamının kişilere göre değişmediği, biraz İtalyanca bilmeyle, saçlarını arkaya taramayla ve ders vermeyle, Dünya üçüncüsü olmak arasındaki o derin farkı görürüz diye bekliyorum…
Haa unutmadan Yunanistan son Avrupa şampiyonudur. Daha ne diyeyim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder