Euro 2008’e giderken hafta kala en başta tüm takımları kısaca irdeleyen bir yazı yazmayı planlıyordum. Fakat daha sonra her takımı kısaca inceleyecek bir yazının gazete ilavelerinde zaten mevcut olduğunu, bir futbol sitesinin daha fazlasını yapması gerektiğini düşündüm. İlk atak İtalya ile İlker’den geldi. Ben de Almanya, Avusturya-İsviçre ve Hollanda’yı toplam üç yazıda yazmayı planlıyorum.
Almanya 2000’li yılların ortasında girdiği yeniden yapılanma işini iyi kıvırdı. Bunda tabii ki Klinsmann’ın payı büyük. 2006’da Almanya üçüncü oldu ama bana kalırsa turnuvanın izlemesi en keyif veren takımıydı. Genç oyuncularının gelişimi ve takımın oturması ile 2008’de favori olacakları belliydi. Şu anda bir çok otorite turnuvanın en büyük favorisini Almanya olarak gösteriyor. Almanya’nın saha avantajı olduğunu ise düşünmüyorum. Bu tarz turnuvalarda her takımın zaten belli bir sayıda seyircisi oluyor. Turnuva Almanya’nın kardeş ülkelerinde oynanacak ama sonuçta farklı stadyumlar, farklı bir atmosfer. Oraya biraz daha fazla gelecek Alman seyircisi takıma en fazla ne katabilir ki? Turnuvalarda saha avantajına sahip olmaak daha farklı bir şey. Faydaları daha çok özgüven, moral, medya ilgisi, sponsor ilgisi vs… Seyirci desteği değil yani.
Alman Federasyonu Klinsmann ayrıldıktan sonra bence cesur bir kararla yardımcısı Löw ile devam etti. Löw de aldığı mirasın üstüne koydukları ile ilk kez ciddi bir sınav verecek.
Elemelerde Çek Cumhuriyeti’nin arkasından ikinci oldu Almanya üçüncüye 10 puan fark atarak. Yani pek değerlendirilecek bir performans değil çünkü zaten baştan belli ilk iki vardı, oradan Çeklerin lider çıkması Almanya’ya fazla bir şey kaybettirmedi. Zaten genel anlamda turnuva elemelerini değerlendirmek mantıklı değil. Çünkü futbolculara angarya gibi geliyor. Bizim gibi turnuvalarda oynamaya alışmamış ülkelerde elbet bir heyecan oluyor ama zaten turnuvaya katılacağını bilen ülke futbolcularında inanılmaz rehavet oluyor. Onlar için bu maçların ifade ettiği anlamlar daha çok sakatlık riski, eziyet, yorgunluk vs… Bu nedenle bu tarz takımları değerlendirirken elemeleri esas kriterlerden biri olarak almak pek anlamlı değil.
Almanya henüz hazırlık maçı yapmadı, ilk maçı 27’sinde Belarus’la. İzleme şansımız muhtemelen olmayacak, olsa da izler miyim sorgulanır.
Kale konusu Almanya’da tartışma konusu oldu epey, muhtemelen turnuva sonuna kadar da olabilir. Oliver Kahn artık yok, ona bir sözümüz yok. Fakat adamlarda o kadar kaleci alternatifi var ki bu konu bile sıkıntı olabiliyor. Kadroya alınan kaleciler, Lehmann, Adler ve Enke. Tabii ki Hildebrand’ın olmaması garip. Hildebrand buna tepki gösterdi ve şok olduğunu söyledi. Löw ise klasik bir cevapla bu oyuncular benim oyuncularım dedi ve daha fazla konuşmak istemediğini söyledi. Fakat Löw bu tercihi yaparken muhtemelen “Üçüncü kaleci olarak Hildebrand gibi kariyerli bir ismi alıp sonra onu 18 kişilik kadroya almazsam hem takım için hem Hildebrand için sorun olabilir” mantığıyla hareket etmiştir. Hildebrand yaptığı açıklamada “ 2. kaleci olmayı kabullenmiştim, neden böyle bir karar alındı anlamadım” dese de maalesef Löw onu ikinci kaleci olarak bile düşünmüyor. Timo açıklama üstüne açıklama yapmış, hala da yapmaya devam ediyor ama bu konuya yeteri kadar yer ayırdım, uzatmaya gerek yok. Fakat bir yedek kaleci konusunun bu kadar tartışılması ilginç, o nedenle epey yer ayırdım bu konuya.
Kalede muhtemelen Lehmann olacak, Leverkusen kalecisi Adler ise yedeği…
Almanya’nın defansı Avrupa’nın en iyi defansı olabilir. Friedrich, Metzelder, Mertesacker, Lahm dörtlüsü benim idealim. Ben gelenekçi bir insanım, 2006’da oynayan bu dörtlüyü bozma taraftarı değilim. Lahm kanımca Dünya’nın en iyi sol beki şu anda. Fakat sol bek oynadığı zaman. Lahm’ı sağ beke çekip takım arkadaşı genç yıldız Marcel Jansen’i sol bekte oynatabilir Löw. Ayrıca Fritz defans için ciddi bir alternatif. Neler olacağını hazırlık maçları ile göreceğiz.
Orta saha da defans gibi biraz karışık Löw’ün dörtlü orta saha oynatacağı kesin gibi ama bu dörtlünün nasıl olacağı tam bir muamma. Aday çok, ön plana çıkan pek yok. Bu sezon tekrar formuna kavuşan Ballack’ın oynayacağı kesin fakat onun da ne oynayacağı belli değil. Eğer Ballack’ı defansif oynatırsa bu kez kanat oyuncularına çok iş düşecek. Hücuma yönelik oynatırsa da orta sahaya defansif ağırlık adam koymak gerekecek ve belki kanatlardan vazgeçecek. Orta sahada ilk 11 oynaması muhtemel bir diğer isim Torsten Frings. Scweinsteiger de ya sağda ya solda ama mutlaka bir yerde ilk 11 çıkacaktır diye düşünüyorum. Schneider sakat olmasa o da ilk 11 için ciddi bir aday olurdu. Fakat bu durumda geri kalan bir boşluk için aday sayısı epey fazla. Bu sezon Mönchengladbach’da dikkat çeken 19 yaşındaki Marko Marin’e herkes dikkat diyor, ilk onbir oynayabileceği düşünülüyor. Ben kendisini hiç izlemedim açıkçası, fakat merak da etmiyor değilim. Löw verdiği demeçte, Marin’in birebirdeki yeteneğinin özel olduğunu söylemiş. Adam haklı, teknik kapasitesi zayıf bir takımı çalıştırıyor. İzlemedim ama Marin eğer beklenilenleri karşılarsa, Almanya’ya farklı bir tat katacağı kesin. Orta sahada ilk 11 için yarışacak diğer isimler, Hitzlsperger, Simon Rolfes, Odonkor, Trochowski, Borowski, Jermaine Jones...
Forvette Klose oynamazsa, Löw taş olacaktır muhtemelen. Allah çarpar adamı. Partneri için ise en uygun aday Podolski bence. Bu ikili 2006’da bayağı etkili olmuşlardı. Ama çok formda bir Mario Gomez var, benim kişisel olarak çok beğendiğim Kuranyi var hatta ikinci ligden gelen büyük tecrübe Neuville var…
İkinci lig demişken, Löw’ün ikinci ligden üç isim alması (Neuville ve Marin Gladbach’dan, Helmes Köln’den) ayrı bir tartışma konusu oldu. Bir oyuncunun ikinci lig performansına bakarak Dünya’nın belki de en zor futbol arenasına götürülmesi tartışılabilecek bir şey ama bu isimlerin hiçbir o kadar da yadırganmadı çünkü çok dikkat çeken isimler. O zaman asıl tartışılması gereken konu Almanya İkinci Ligi’nin kalitesi olmalıdır, hatta bu lig tartışmaktan öte takdir edilmelidir.
Almanya bir açıdan bize çok benziyor Bazı takımlarda teknik direktörler, oyuncularının önüne geçer, karizmasıyla ön plana çıkar. Bizde Fatih Terim nasıl karizmasıyla takımın önüne geçiyorsa orada da Jogi lakaplı Löw ülke sporunun bir numaralı adamı konumunda şu an. Çok da kariyerli olmayan bu adama bu itibarı veren şey ise tabii ki karizma. Zamanında Fatih Terim’le de aynı ligde şampiyonluğu kovalamışlardı, o lig de bizim ligimizdi.
Son olarak şunu da belirtmeliyim ki iki kişiyle Almanya’nın şampiyon olacağına dair gömleğine iddiaya girdim. Hatta biraz işi abarttım, sadece Almanya’yı aldım, diğer tüm takımların şampiyonluğunda iddiayı kaybediyorum. Sanırım Enver Paşa’dan bu yana Almanya’ya bu kadar güvenen ikinci Türk benim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder