Zenginleşen, ülke dışındaki zengin sermayedarlara satılan İngiliz kulüpleri hem ülke içinde önemli bir rekabet ortamı oluşturmuş oldular hem de Avrupa Kupalarına damga vuracak boyutlara geldiler. Chelsea, Manchester United, Arsenal ve Liverpool başta olmak üzere, Manchester City, Tottenham, Aston Villa, Newcastle, Everton, Portsmouth, Bolton gibi kulüplerin “büyüme hızları” Adayı gıpta ile izlenecek duruma getirdi.
Ada futbolunda böylesine bir değişim yaşanırken, bu ligin en önemli rakibi durumunda olan La Liga ’da farklı bir yaklaşım gerçekleşiyor bana göre. Dünyanın en önemli ithalatçı birkaç liginden biri olan ve ülke çapında çok önemli yıldızları barındıran İspanyol futbolu; Ada futbolundaki değişime paralel olarak son yıllarda önemli farklılıklara uğradı. Buradaki en önemli farklılığın da La Liga ’nın “ithalatçı” yapısına “ihraç eden ülke” potansiyelini eklemesi oldu diye düşünüyorum.
İspanyol futbolu son yirmi yıl içerisinde önemli bir gelişim içerisinde. Özellikle ülke çapında futbolcu yetiştirilmesindeki ki yüksek potansiyel, son yirmi yılda çok daha fazla dikkate değer hale geldi. İspanyol futbol kulüplerinin her zaman çok başarılı oldukları, buna karşın Milli takım seviyesinde başarılı olamadıklarını söyler dururduk. Buna sebep olarak da yabancı oyuncuların bu başarıyı getirdiği İspanyol futbolcularının ise yeterli olamadığı dile getirilen bir şeydi. Ne var ki 90’lı yılların özellikle de ikinci yarısından itibaren, genç Milliler seviyesinde Avrupa futboluna damga vurmaya başlayan İspanyollar, gelen bu başarılarla birlikte 2000’li yıllarda Ada futbolundaki değişime paralel olarak, Adaya futbolcu ihraç eden ülke haline gelmiş oldu.
Bu ihracatçı durum; 2008 Avrupa Şampiyonasında kadrosunda, Adada forma giyen beş oyuncuyu kadrosunda barındıran İspanyol Milli takımının kupaya uzanmasında önemli katkı sağladı.
Geçmişte çok az oyuncusunu yurt dışına gönderen İspanya, İvan Campo’nun Bolton’a, Hierro’nun Fulham’a, Arteta’nın Everton’a gidişleriyle birlikte başlayan süreçte, neredeyse Adadaki her takımda en az bir İspanyol’un forma giyer hale gelmesine neden oldu. Rafa Benitez’in Liverpool’un başına geçmesi, kuşkusuz Adada oynayan İspanyolların sayısının artmasına büyük katkı sağladı.
İngiliz takımlarının İspanyol futbolcularına olan yönelimi A takımlarla da sınırlı kalmadı. İngilizler İspanyolların güçlü alt yapısından da faydalanma ihtiyacı hissettiler. Fabregas’ın Arsenal’e, Pique’nin M.United’a transferlerinin ardından; Sergio Tejera Chelsea’ye ve Fran Merida Arsenal’e, Dani Pacheco’da Liverpool’a transfer oldu.
Bu sezon İngiltere’de; Arsenal’de Almunia, Fabregas, Fran Merida, Aston Villa’da Carlos Cuellar, Everton’da Arteta, Liverpool’da Reina, Arbeloa, Riera, Alonso, Torres, Dani Pacheco, Manchester City’de Garrido, Newcastle’de Jose Enrique, Xisco, Tottenham’da Cesar Sanchez, WBA’da Borja Valero gibi isimler forma giyiyor.
Adada kuşkusuz sadece İspanyollara yöneliş olduğunu iddia ediyor değilim. Hiç olmadığı kadar Güney Amerikalı futbolcu, Ada futboluna son yıllarda giriş yapmış durumda. Bu elbette olayın bir başka yüzü ancak İspanyol ekolü Adada önemli bir yer işgal ediyor hale geldi bunu da inkar edemeyiz.
Tabi Ada futbolundaki bu “İspanyollaşma” ya da İspanyol Ekolünün oluşması sadece takımların A takımlarına aldıkları oyuncularla sınırlı değil. Yukarıda da değindiğim gibi özellikle alt yapılarına İspanyol oyuncuları katma hevesleri çok fazla artmış durumda.
Fabregas’ın bir marka haline gelmesiyle birlikte; Adanın özellikle dört büyük takımı genç İspanyollara kanca atmaya başladılar. Pique, Tejera, Merida gibi isimler Adaya gittiler. Özellikle Liverpool takımı Benitez ile birlikte adeta bir İspanyol takımına dönüşmeye başladı. Benitez, Liverpool futbol akademisine Ayala, Mendi, Sanjosé, Bruna, Durán ve Pacheco gibi gençleri katmayı başardı. Dani Pacheco’yu gelecek yıldan itibaren Fernando Torres’in partneri olarak izleyebiliriz. Tottenham’da bu yıl Athletic’den solbek Yuri Berchiche’yi transfer etti.
Bu transferler gerçekleşenler. Bunların dışında Adanın büyük kulüpleri İspanyolların parlayan yıldızlarına, özellikle de Barça’nın gençlerini alabilmek için çaba sarf ediyorlar. Şimdilerde Gerard Deolefeu’nun Arsenal ve Chelsea tarafından, Thiago ve Rafa Alcantara’nın yine Chelsea tarafından transfer edilmeye çalışıldığını duyuyoruz. Örnekler artırılabilir ve zaman ilerledikçe de bu rakamlar artacak.
Britanya Adası, İber yarımadasına gözünü dikmiş durumda. Bu süreç İngiliz kulüplerinin başarılarını artırırken, İngiliz Milli takımını ve de İngiliz futbolcularını nasıl etkileyecek diye de düşünmeden edemiyorum. Buna neden olan bir örneği sizlerle paylaşmak isterim. Bugünlerde İngiltere’de Arsenal’in İspanyol kalecisi Almunia’nın Aralık ayında İngiliz pasaportunu alacağını ve İngiltere Milli takımında oynayabileceği tartışılıyor. Büyük bir kaleci sorunu çeken İngilizler için iyi bir çözüm olarak görülebilir bu kısa vadede elbette. Ne var ki İspanyol futboluyla İngiliz futbolu arasında, özellikle de futbolcu kalitesi açısından önemli farkın açılmaya başladığını da buradan anlayabiliriz diye düşünüyorum. Almunia’ya sıra gelene kadar İspanya Milli takım kalesini koruyacak o kadar çok kaliteli kaleci var ki. Gelin görün ki o Almunia, İngilizler için iyi bir seçenek.
Son tahlilde şunları söylemek isterim; İspanyol futbolu, futbolcu ihracatıyla birlikte ve aynı zamanda Dünyanın en kaliteli üç liginden birine sahip olma ünvanını da sürdürerek önemli bir aşamadan geçiyor. Bu dönüşümün meyveleri daha önce de söylediğim gibi gençler düzeyinde alınmıştı. 2008 Avrupa şampiyonasıyla birlikte A takım seviyesinde de bunu gördük. Bu tesadüfi bir durum değildir ve gelecek yılların İspanya adına daha iyi geçmesini bekliyorum. İngiltere için ise çok kaliteli bir lig ama sorunlu bir Milli düzey beklentisi bende hakim olmaya başladı. Burada yabancı kısıtlamasından bahsediyor değilim kuşkusuz, sadece İspanyolların ihraççı durumunun benzeri bir durumu, ekonomik gücüne rağmen İngiliz futbolunda da sağlanabilir. Sadece ithalatçı olmak bir şeylerin eksik kalmasına neden oluyor kanımca.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder