Avrupa’nın ikinci kupası UEFA kupası bir türlü dikiş tutturamadı. Aslında hala çok güçlü takımların katılımıyla oynanan önemli bir kupa fakat biraz da Şampiyonlar Ligi’nin varlığı nedeniyle bir türlü yeterli ilgiyi toplayamıyor.
Uefa da bunun kupanın garip statüsü olduğunu düşünüyor. Henüz birkaç yıl önce geçilen ve geçildiği anda saçma sapan olduğu belli olan bu statü geçtiğimiz günlerde değiştirildi ve gelecek sezondan itibaren geçerli olacak yeni statü açıklandı.
Logosu ve ismi de değiştirilen(Yeni Logo: Resimdeki, sarı kırmızı olmuş, fazla bir fark yok, Yeni isim: UEFA Avrupa Ligi veya UEFA Europa League) kupanın yeni statüsü şu şekilde:
48 takımla başlayacak olan kupada 4 er takımlı 12 grup olacak. Grup maçlarının deplasmanlı olması hem zevki arttırması açısından hem de adaleti sağlama açısından on numara bir karar. İlk iki sırayı alacak takımlar Şampiyonlar Ligi’nden gelecek 8 takımla birlikte 32 takım olup 3. turdan itibaren eleminasyon sistemine başlayacaklar.
Eskisine göre kat be kat iyi de olsa sistemin hala eksiklikleri mevcut. Bir kere ilk turda altı maç yapıldıktan sonra geleceğiniz nokta ilk 32. Yani altıda altı yapıp Avrupa’da destanlar yazsanız ve futboldan anlamayanları sevince boğsanız bunu Avrupa’nın ikinci liginde ilk 32 ye girmek için yapmış olacaksınız. Bu kadar fazla maç ile kazanılacak bir UEFA kupasının tabii ki önemi artacaktır ama biraz da zayıf takımlar ile oynanacak maçlar angarya halini alacaktır.
Aslında UEFA Kupası Şampiyonlar Ligi statüsüne getirilse ve Şampiyonlar Ligi’nden takım gelmese en bomba sistem olacak ve gerçek anlamda bir “Kupa 2” ye kavuşmuş olacağız. Fakat Uefa Kupası’nın misyonu Avrupa’da mücadele etmesi zor olan absürd takımlara Avrupa şansı tanımak, önemli liglerde 5-6. olacak takımları motive etmek ve Şampiyonlar Ligi’nin daha ilgi çekici hale gelmesi için 3. olarak elenen takımlara bir şans tanımak. Zaten tüm bunlar olmasa 2. kupa falan olmaz bir tek Şampiyonlar Ligi’ni keyifle izler diğer takımlarla uğraşmazdık. Fakat böyle olunca Milan, Schalke, Sevilla, PSG, Valencia vs. gibi takımları nereye koyacağız? Onlarsız bir Avrupa futbolu olur mu?
Ya da Nijmegen, Borac, Vaslui gibi takımların hiçbir şekilde Avrupa futbolu görme şansı olmasın mı? Daha önce Galatasaray’ın yaptığı gibi Avrupa futbolunun dağından gelen takımlar bağdakileri kovmasın mı?
Tüm bu nedenlerden dolayı UEFA Kupası bu tarz angarya sistemlere biraz mecbur. Fazla takımın olması şart. Uefa Kupası bir anlamda Devler Ligi dışında olanların ligi. Zaten UEFA’nın verdiği isim de bunu kapsıyor: UEFA Avrupa Ligi.
Statülerle ilgili son olarak Şampiyonlar Ligi’nin ikinci turuna değinmek istiyorum. Eskiden yapıldığı gibi ikinci tur da grup şeklinde olsa hem heyecan ve keyif artar hem de başarı zorlaşır. Fakat tabii sürpriz olması daha zor olur ve takımlar daha çok yorulur. Uefa da bunları düşünüyordur muhtemelen.
Saraçoğlu’nda final hayal mi? Evet, hayal…
Galatasaray bu son UEFA Kupası’ndaki temsilcilerimiz içerisinde kuşkusuz en güçlüsü ama aşırı abartıldığını belirtmek istiyorum. Türk medyası ve Galatasaray taraftarı hala kendini 2000 yılında görüyor. Başkan Adnan Polat’ın takımına gaz vermek için “Saraçoğlu’nda final oynarız” demesi veya Haldun Üstünel’in final oynayacağı garantiymiş gibi “Finali Milan’la oynarız” diyerek rakip seçmesi kimseyi gaza getirmemeli, yanıltmamalı. Galatasaray henüz UEFA Kupası’nın favorilerinden biri değil.
Elinizde Avrupa’nın dev takımlarındaki gibi bütçeler yoksa bu takımlar ile başa çıkmak için gerekli olan formül belli. Bu formülü 2000’de Galatasaray’da da gördük, geçen yıl Fenerbahçe’de de.
Öncelikle toplama takım hüviyetinden çıkıp, en az 2 yıldır birlikte oynayan bir iskelete sahip olmak gerekli
İkinci olarak da “taş gibi takım” diye nitelendirmemiz için içeriden çıkan, savaşçı oyunculara sahip olmak.
Üçüncüsü de her ne kadar geniş ve kaliteli kadro önemli olsa da insanların hiç düşünmeden sayacağı bir ilk onbiriniz olmalı.
Bunların hepsine sahipseniz ve bir de elinizde bir tane olmak kaydıyla Hagi veya Alex varsa Avrupa’da ilerleyebilirsiniz.
Ayrıca Galatasaray’ın Avrupa’da başarılı olmasını engelleyecek çok önemli bir de taktiksel faktör mevcut.
Demin de söylediğim gibi Galatasaray UEFA şampiyonu olurken veya Fenerbahçe çeyrek final oynarken takımlarımız üstte saydığım etkenler itibariyle birbirine çok benziyordu. Aradaki tek fark taktiksel anlayıştaydı, Galatasaray önde basan sürekli hücum yapan daha mücadeleci bir takım görüntüsü çizerken, Fenerbahçe rakibini bekleyen, ayağa paslarla rakibi yoran ve teknik oyuncuları sayesinde az gelip öz gelen bir takımdı.
Galatasaray 15 yıldır aynı futbolu oynuyor ve kadrosu şu ana kadar hep bu oyuna yakın isimlerden kuruluydu. Fakat bu sene daha farklı bir kadro anlayışıyla, pivot santraforsuz ve tek forvetle oynuyor. Eskisi kadar kanatlardan gelmiyor. Hal böyle olunca Galatasaray teknik ayakları ile iyi kapanan, sürekli faullerle oyunu durduran rakiplere karşı zorluk çekiyor. Fakat öne geçtikten sonra rakip açılınca boş alan bulan bu isimler ile farka gidiyor. O nedenle Galatasaray’ın ligde attığı farkların hepsinin yanıltıcı olduğu, sert oynayacak ve açık alan bırakmayacak takımlara karşı başarısız olacağı şu an için herkes tarafından görünen net bir gerçek.
Tüm bunlara rağmen eldeki kadro inkar edilemez. Yabancılardan De Sanctis ve Meira dışındakilerin kariyeri düşüşte de olsa kaliteleri ortada. Arda, Lincoln, Kewell, Hasan Şaş, Baros, Nonda’lı bir hücum hattına Topal, Ayhan, Barış, Meira, Servet, Sabri, Hakan ve De Sanctis’li bir savunma hattına yetersiz denemez.
Geçtiğimiz yılki şampiyonlukta ne kadar iyi bir Türk oyuncu iskeletine sahip olduğunu gösteren Galatasaray bu yıl ligde yabancı oyuncuların kalitesiyle ilerliyor. Bu da kadronun kalitesini ve genişliğini gösteriyor. Geniş kadro iyi bir şey ama abarttın mı sıkıntılar yaşaman doğal. Başarılı olmak için mutlaka bir sistemin ve bu sistemde oynayacak banko oyuncuların olması gerekli.
Fakat her şey karman çorban. Her maça farklı bir onbirle çıkıyor Galatasaray. Tek önlibero oynasa olmuyor, tek forvet oynasa olmuyor, bazen yedek kulübesinde Lincoln ile Baros oturuyor vs.
Skibbe’ye de fazla yüklenmemek gerekli. Böyle bir karmaşadan iyi bir takım yapabilmek kolay değil. Halihazırda Rıdvan’ın dediği gibi Türkiye’nin en iyi 20 kişilik kadrosu var. Fakat Skibbe’nin de belli bir iskeleti oluşturması lazım. Bir kere Mehmet Topal bu takımın banko adamıdır, bunu bilmeli. Bunun dışında Meira, Servet, De Sanctis banko olmalı. Arda gibi bir oyuncu varken Lincoln ve Kewell’ın kadroda olması ne kadar doğru bilemem ama bu oyuncular için Arda’yı yedek kulübesine koyma hatasına düşmemeli. Hakan Balta, Sabri, Baros ve Ayhan gibi isimler ise şimdilik uygun bir iskelet için diğer öne çıkan adaylar. Skibbe ise yaptığı açıklamada takımın beş as oyuncusunun Meira, Servet, Ayhan, Kewell ve Baros olduğunu söylemiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder