Alt yapıdan oyuncu mu yetiştirmek istiyorsunuz? Ya da alt yapı, transfer fark etmez genç oyuncularla mı oynamak amacındasınız ve yahut takımınıza yeni bir anlayış getirmek, yeni bir sistem kurmak sevdasında mısınız? Doğru adreslerden biri; Joaquin Caparros olsa gerek.
Son Üç yılda Avrupa’da fırtına gibi esen takım diye düşünsek, herhalde ilk aklımıza geleni Sevilla olurdu. Geçen sezon kupa kazanamamış olsalar da 2006 ve 2007 yıllarında UEFA kupasını kazanan Sevilla takımı çok büyük övgüleri hak etti kuşkusuz. Bu övgülerden Sevilla futbolcuları, teknik direktör Juande Ramos ve Sevilla futbol takımının yönetimi, hatta seyircileri bile nasibini almıştır kuşkusuz. Hakkı teslim edilmemiş ya da adı çok daha az zikredilmiş birinden bahsetmek istiyorum. Sevilla’nın temelini attığını düşündüğüm adamdan, yani Caparros’dan bahsedeceğim.
Caparros’u yazıma konuk etmemin tek sebebi, kendisinin Sevilla efsanesinin yaratıcısı olması değil tabiî ki. Sevilla olayı O’nun teknik adamlığının sonuçlarından biri. Genç oyunculara duyduğu sempati ve onlara kadroda yer vermesi açısından, Arsene Wenger’in rolünü İspanya’da üstlenmiş durumda. Wenger gençleri kendi alt yapısına toplarken, O daha ziyade kulübün alt yapısından oyuncu çıkarmayı yeğliyor onu da söylemek lazım.
Joaquin Caparros 1955 Sevilla doğumlu. Futbolculuğunda pek bir şey yapamamış bir insan. Zaten iyi teknik direktörler de kötü futbolculardan çıkmıyor mu? Caparros da öyle işte. Futbolu da erkenden bırakıp, teknik direktör olmuş. 1981’de San Jose Obrero takımında başladığı teknik adamlık kariyeri, sırasıyla; Campillo, Motilla, Castile-Le Mancha, Gimnastico Alcazar, Conquence, Manzanares, Moralo gibi kulüplerde sürdürdükten sonra 1996 yılında Recreativo’nun başına geçmiş ve burada üç yıl görev yapmış. Bu dönemden sonra bir müddet Andalucia’yı çalıştırdıktan sonra 2000 yılında yani 45 yaşında Sevilla teknik direktörü oldu Caparros.
Caparros, Sevilla teknik direktörü olmasından bir sezon önce,
Sevilla döneminde, kulüp yönetimiyle beraber attığı adımlar, kısa sürede Juande Ramos’ın da önemli katkılarıyla çok büyük sonuçlar verdi. 2006 ve 2007 yıllarında Ramos’un Sevilla’sı iki kez UEFA kupası kazanmayı başardı. Sevilla bu dönemde Baptista, Reyes gibi yıldızlarının satışlarından önemli paralar kazandı.
2005 yılında başına geçtiği Deportivo’ya da hemen sihirli elleri değdi bana göre. Irureta gibi bir teknik adamın ardından başına geçtiği, El Turco’lar da işe yepyeni bir kadro ve gençleri takıma ilave etmekle başladı. Yaşlanan, eskiyen Depor’un yüzünü kısa sürede değiştirmeyi başardı. Arizmendi, Xisco, İago gibi gençlerin yanı sıra Barragan, Arbeloa, Verdu, Cristian, Luis Felipe gibi oyuncular takımı hayli genç ve diri bir hale soktu. İlk sezon 8.cilik geldi. İkinci sezon ise takım 13. oldu. Deportivo kariyeri de bu iki yılın ardından sürpriz bir biçimde son buldu. Bu aslında beklenmedik bir sondu çünkü Depor’un temellerini atmış ve yapacağı çok şey vardı esasında. 2007 sezonu başında ise halen çalıştırmakta olduğu Athletic Bilbao’nun teknik direktörü oldu.
Athletic Bilbao’nun başına, kulüp tarihinde ilk kez, Bask kökenli olmayan, Endülüslü bir adamın getirilmesi çok büyük tepkilere neden olsa da, Athletic’in alt yapısı ve Baskçılığıyla birleşen kulüp yapısı Caparros’a da oldukça uyum sağladı bana göre.
Genellikle oyuncularını kendi alt yapısından yetiştiren ya da Bask çevresindeki takımlardan oyucunlar alan bir kulüp Athletic. Bunun birçok örneği var elbette. Caparros’da bu çerçevede yeni takımında bir şeyler başarabilmek amacında. İlk On birinde sık sık genç oyunculara şans da veriyor bu aşamada. 1985 ve sonrası doğumlu; Javi Martinez, Markel Susaeta, Fernando Llorente, Balenziaga, Itturaspe, Amorebieta gibi isimler bu dönemde takımın değişmez oyuncuları olmaya başladılar. Geçen sezon ligin ikinci yarısında önemli bir yükseliş göstermiş olan Athletic, bu sezona pek de iyi başlamamış olsa da Caparros’un idaresinde geleceğe dönük iyi bir oluşum içinde. Geleceğin yıldızları olarak gördüğü; 16 yaşındaki Muniain, 15 yaşlarında olan Guarrotxena ve Ramalho, 19 yaşındaki Agüeros, 18 yaşındaki Isma Lopez ve şimdilerde ilk 11 de bile yer verdiği Ander İtturaspe’yi sezon başında A takımla birlikte kampa dahil ederek, genç oyunculara verdiği önemi bir kez daha gözler önüne serdi.
Caparros’un sarı renklere olan antipatisi, maçı takip ederken ki heyecanı ve mimikleri, aktör Michael Keotan’a olan benzerliği de işin biraz magazinsel kısmı. Caparros gibilerinin futbol dünyasında var olmasının önemli bir şans olduğunu düşünenlerdenim. Caparros’dan sonra Athletic Bilbao’nun, hem iyi bir takım hem de önemli oyuncuları futbol dünyasına veren, bir mahiyete sahip olacağına tüm kalbimle inanıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder