Hoş gezip gördükten sonra da anlaşıldı ki bilinmesi gereken pek bir şey yok. Orta çağda ticaret yolları üzerinde olup zenginleşen, bu sayede devasa katedrallerin, loncaların, belediye meclislerinin dikildiği; binalar taştan olduğu için bin senedir korunmuş eski şehre sahip bir yer Bremen.
Bütün görülmesi gereken yerler Lübeck gibi bir adada toplanmış; birkaç saat içresinde bitiyor. Ana merkez Markplatz doğal başlangıç alanı. Meydandaki Roland heykeli ile Rathaus UNESCO dünya mirası listesinde yer alıyor. Bahsettiğim katedral ve lonca da bu güzel meydanı tamamlıyor. Bremen mızıkacılarının heykeli de hemen Rathaus'un yanında yer alıyor.
Loncanın yanından inen Böttcherstrasse ile yola devam ediyorum. Burası 1920lerden sonra bir kahve tüccarı tarafından düzenlenmiş güzel bir sokak ve beni doğrudan Weser nehrinin kıyısına çıkartıyor. Kıyıyı gezmek için oldukça güzel planlamışlar.
Nehir kıyısından Schnoor bölgesine geliyorum. Burası 15.-18. Yüzyıl arasında inşa edilmiş küçücük evlerin ve daracık Arnavut kaldırımlarının olduğu ikinci dünya savaşına kadar şehrin en fakir mahallesiymiş. Sonrasında bu küçük evler ve daracık sokaklar sempatik gelince burası bir dönüşüm geçirmiş ve evler; butiğe ya da restauranta çevrilmiş.
Ve böylelikle Bremen'in de görülmesi gereken yerlerinin de sonuna geldik. Bremen ile ilgili bir genel kültür bilgisi de burası Beck's biralarının anavatanıymış. Sonuç olarak Bremen yaklaşık 4-5 saati hak eden huzurlu bir şehir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder