Rezalete bakın... İki gündür bir gazla Yashin'i yazarak 20. yüzyılın en iyi 20 kalecisini hatırladığımız seriyi sonlandırmaya çalışıyorum. Hatta Yashin'in hikayesinin ilk bölümü 10 dakikalığına siteye bile kondu ama sonradan farkettim ki serinin Yashin'den önceki son halkası olan Zenga yazılmış ama hiç yayınlanmamış... Bu durumda önce hemen kendisine yapmış olduğum bu saygısızlığı telafi ediyorum. Yarından itibaren de Yashin tefrikasının yayımına başlarız. Dört seneyi geçen tembellikten sonra görkemli bir final yapmak lazım...
Bir başka efsane olan Dino Zoff’u anlatırken, İtalya’nın savunma ağırlıklı
futbol ekolünde kalecilerin önemine değinmiştik ve Catennacio’nun 1960’larda
yerleşmesinden bu yana Zoff’la başlayarak bugün Buffon’a kadar uzayan bir
zincirden bahsetmiştik. Bu zincirin Zoff’tan sonraki ikinci büyük halkası Zenga
olmuştur.
Tarih: 28 Nisan 1960. Milano’da bahar kendisini bütün güzelliğiyle
hissettirmektedir ve bu türizm-kültür ve moda şehrinde yaşayan şanslı faniler,
yorucu bir günün akşamında bir fincan cappucinonun tadını çıkartacak şansı
bulabilmeye başlamıştır. Şehrin o tarihte henüz 1.5 milyona ulaşmış nüfusuna
bugün katılan küçük Walter daha sadece 10 yaşındayken gençler liginde oynadığı
bir maçta yetenekleriyle Internazionale’nin altyapı sorumlusu Italo
Galbiati’nin dikkatini çeker. Kendini bildi bileli tutmakta olduğu Inter’den
davet aldığı gün tahminen ufaklık için çok mutlu geçmiştir. Ancak bazen San
Siro’daki maçlara top toplayıcı olarak çıkmaya ve idolü Ivano Bordon’un
kalesinin arkasında onu izleyerek hayaller kurmaya başlamasına rağmen
lacivert-siyahlı formaya ulaşması için biraz beklemesi gerekecektir. Öncelikle
Inter’in altyapısında oynamaya başlar ve bu arada boyu 1.88’e kadar ulaşır.
Zenga, 1978’de biraz pişmesi için kiralandığı C1 Ligi (bize göre eski 3.,
şimdiki 2. lig) takımlarından Salernita’da sezon boyunca sadece 3 defa forma
şansı bulabilir. Genç Walter 1979-80 sezonunu C2 ligi takımı Savona’da
geçirdikten sonra 1980-82 arasında ise yine C1’de Sambenedettese takımında
oynar. Hatta 1981-82 sezonunda ligi ikinci tamamlayarak bir üst kümeye geçmeye
hak kazanmış takımının ismini tam da takılmadan söylemeyi öğrenmiştir ki,
Milano’dan dönüş çağrısı duyulur. Bordon’a yeni bir yedek gerekmektedir ve
Zenga sonunda yedek de olsa hayallerini kurduğu formaya kavuşur. 1982-83
sezonunda ligde hiç oynamasa da İtalya Kupası süresince 5 maçta şans bulur. Sonraki
sezonda ise Bordon, 13 yıllık Inter macerasının ardından Sampdoria’ya transfer
olur (burayı aklınızda tutun). O zaman takımın yöneticileri arasında olan
efsane oyuncu Sandro Mazzola, Zenga’ya o kadar güvenmektedir ki Avellino’da
kiralık olarak oynayan ve Zenga’dan üç yaş büyük olan Stefano Tacconi’nin
serbest bırakılması için yönetimi ikna eder. Hatırlayanlar olacaktır; Tacconi
ise aynı yıl Juventus’e transfer olur ve Platini’li, Boniek’li Tardelli’li,
Scirea’lı efsane takımın önemli bir parçasını oluşturur. Tacconi hakkında
heralde pek kimsenin bilmediği (ve benim de yeni öğrendiğim) bir not ise;
klüpler bazındaki bütün kupaları (1984 Kupa Galipleri ve Süper Kupa; 1985
Şampiyon Klüpler ve Kıtalararası Kupa ve 1990 UEFA Kupası) kazanan sadece 5
oyuncudan birisi ve tek kalecidir.
Bugün hayal meyal hatırladığım Tacconi’yi anmış olmak hoşuma gitmedi değil
ama konumuzu dağıtmayalım. Zenga sonunda Inter’in 1 Numaralı formasıyla Seria
A’daki ilk maçında 11 Eylül 1983 günü San Siro’nun çimlerine adım atar. Inter o
sezon Juventus ile Roma arasında son haftaya kadar süren mücadeleyi geriden
takip eder ve ligi 4. bitirebilir. Inter ve de Zenga 1988-89 yılına kadar Serie
A’da şampiyonluk göremeyecek ve bu dönemde 3.’lükten de yukarı çıkamayacaktır.
Ancak Zenga yavaş yavaş bütün ülkenin ismini ya da akrobatik kurtarışlar yapma
merakı nedeniyle verilen “Örümcek Adam” lakabını bildiği bir kaleci olacaktır.
Tabii ki başarısı ona Milli Takım’ın da kapısını açacaktır.
Dünya Kupası’nın son sahibi İtalya, Meksika 86’ya da favorilerden birisi
olarak gider ancak henüz ikinci turda Platini ve arkadaşlarının Fransa’sına 2-0
yenilerek eve erkenden döner. Zenga ise, kupa öncesi hazırlık maçlarından
itibaren 3. kaleci olarak geçirdiği Dünya Kupası’nın ardından milli formayı ilk
defa, 8 Ekim 1986’da Yunanistan’a karşı oynanan özel maçta giyer. İtalya’nın
2-0 kazandığı maç ayrıca yeni teknik direktör Azeglio Vicini’nin de ilk
maçıdır. Vicini ile İtalya, Euro 88’e katılma hakkını rahatça kazandıktan sonra
8 takımlı turnuvanın A grubundan, ev sahibi Batı Almanya’nın ardından ikinci
olarak çıkar. Yarı finalde ise, o zamanın ağır toplarından olan Sovyetler
Birliği karşısında Litovchenko ve Protasov’un ikinci yarıdaki golleriyle alınan
2-0’lık mağlubiyet eve dönüş biletini keser.
Aslında İtalya için daha önemli olan 1990’da ev sahibi olduğu Dünya
Kupası’nı kazanabilmektir. İtalya 90, Meksika’nın aksine saat farkının da büyük
olmamasının da yardımıyla gerçek anlamda seyrettim diyebileceğim ilk dünya
kupasıdır. Ev sahibi kontenjanından kupaya doğrudan katılması nedeniyle İtalya,
eleme grupları dönemini özel maçlarla geçirir. Zenga ise, yukarıda anlattığımız
maçtan itibaren sadece bir defa Tacconi’nin yedeği olarak sahaya çıkar.
İtalya’daki Dünya Kupası daha ilk maçtan sürprizle başlar ve son şampiyon
Arjantin, Kamerun’a 1-0 yenilir. Sürprizler neredeyse İtalya’nın neredeyse
ikinci gün yaptığı Avusturya maçında da devam edecektir. Maçın kesin favorisi
olan azzuri (neden azzuriler olmadığını hatırlıyoruz değil mi?), galibiyeti
ancak 75. dakikada oyuna giren yedek forvet Salvatore Schillaci’nin 3 dakika
sonra attığı golle kurtarabilir. Sonraki iki maçta İtalya, Çekoslovakya ve
ABD’yi de geçmeyi başarır ancak oynanan oyun pek tatmin edici değildir. Zaten B
grubunda Arjantin ve Sovyetler Birliği gibi iki devi turnuva dışına iten
Kamerun ve Romanya şimdiden herkesin dikkatini çekmiştir bile. İtalya ise
ikinci turda Uruguay ve çeyrek finalde İrlanda’yı geçerek yarı finale kadar
uzanır. Bu arada Zenga da turnuvanın başından bu yana gol yemeyerek (ilk
turdaki Çekoslovakya maçında bir gol yemişti ama bu gol yanlış bir ofsayt
kararıyla iptal edilmişti) bir rekor kırmakla meşguldür. Yarı finaldeki
Arjantin maçında İtalya, artık ilk 11 çıkan Schillaci’nin 17. dakikadaki
golüyle öne geçer, ancak özellikle ikinci yarıda Arjantin bastırmaya başlar.
Kaderin bir cilvesi sonucu Napoli’de oynanan ve bu nedenle taraftar desteğinin
İtalya’da değil Arjantin’de olduğu maçın 67. dakikasında, ikinci turda
Brezilya’yı da yıkan kadife bilekli fırtına tanrısı Caniggia beraberliği sağlar
ve İtalya için sonun başlangıcı olur. Bu gol Zenga’nın, Dünya Kupası
finallerinde 518 dakikalık gol yememe rekorunu da mühürlemiştir. Uzatmada da
başka gol olmaz ve penaltı atışlarında hiçbir kurtarış yapamayan Zenga yerine,
İtalya’nın 4. ve 5. penaltılarını kurtaran Goycochea yıldız olur. Ev sahibi ise
teselliyi, İngiltere’yi 2-1 yenerek 3. olmakta bulur. İtalyanlar bugün 1990
Dünya Kupası’nı sadece “Toto Schillaci’nin büyülü geceleri” olarak
hatırlayacaktır. Zenga ise, kupanın en iyi kalecisi seçilerek aynı yıl
kazandığı Avrupa ve dünyada yılın kalecisi ödüllerini perçinleyecektir.
Zenga’nın milli takım kariyeri İtalya 90’dan sonra takımın kendisiyle
birlikte gerilemeye başlar. Takım eleme gruplarında, daha sonra Bağımsız Devlet
Topluluğu’na dönüşecek olan Sovyetler Birliği’nin geride kalarak 1992 yılında
İsveç’de düzenlenen Avrupa
Şampiyonası’na katılamaz. Bu Teknik Direktör Vicini’nin de sonu olurken, yerine
geçecek olan Arrigo Sacchi yavaş yavaş kaleyi Zenga’dan alarak Marchegianni ve
Pagliuca’ya teslim etmeye başlar. Walter Zenga, İtalya formasını 58. ve son
defa 4 Temmuz 1992 günü İrlanda’ya karşı giyer.
Zenga’nın klüp kariyerine döndüğümüz zaman ise Inter ile sadece bir defa
1988-89 yılında Serie A şampiyonu olabildiğini görüyoruz ama bu arada 1989-91
yılları arasında 3 yıl boyunca dünyada yılın kalecisi ödülünü kimselere
kaptırmaz. 1990’ların ilk yılları ise lacivert-siyahlılar için daha çok
Avrupa’da başarılı olunan bir dönemdir ve 1991 ile 1994 yıllarında iki defa
UEFA kupasını müzelerine götürürler. 1994 yılının UEFA şampiyonluğu Zenga için
de çok anlamlıdır çünkü 11 Mayıs tarihinde San Siro’da oynanan finalin ikinci
maçı onun da Inter’deki son maçı olacaktır. Inter maçı, ilk maçtaki skorla 1-0
kazanarak kupaya uzanırken maç içerisinde birçok kurtarış yapan Zenga kaptan
olarak kaldırdığı kupayla 12 yıl ve 328 maçın ardından taraftarlarına veda
eder.
1994/95 sezonu için yerini Pagliuca’ya bırakan Zenga, Sampdoria’ya transfer
olur (Zenga’nın idolu Bordon’un da Inter’in ardından aynı klübe gittiğini
hatırlıyoruz). Sampdoria’da iki sezonun ardından bir yıl da Padova’da geçiren
Zenga, kariyerinin son durağı olarak ABD’yi seçer. New England Revolution
takımında 1997 sezonunda oynadıktan sonra 1998’de kız arkadaşıyla birlikte bir
İtalyan dizisinde oynamak için ara verir. 1997 sezonunda takımının attığı bir
golü tribünlere gelerek kutlamak istediği aynı kız arkadaşı yüzünden rakip
Tampa Bay Munity neredeyse santradan gol atacaktır. 1999 yılında bu defa
menajer-oyuncu olarak ABD’ye geri dönen Zenga aynı yıl aktif futbol hayatına
nokta koyar.
Ancak şimdiye kadar anlattığımız 19 (Schumacher dahil) efsane kalecinin
çoğunluğunun aksine Zenga, futbolu bıraktıktan sonra köşesine çekilmeyi seçmez.
Artık Inter’e teknik direktör olmak gibi yeni bir hayali vardır ve bunun için
yola çıkar. Bu yol çok daha zorlu olacaktır ve 2002 yılından bu yana görev
yaptığı ve arasında Gaziantepspor’un da olduğu 10 takım ve 6 ülke gezer. Teknik
Direktör Zenga, bu takımlardan sadece Kızılyıldız, Catania ve Al Nasr’da tam bir
sezon geçirebilirken, diğerlerinden ya kovulmuş ya da istifa etmek zorunda
kalmıştır. Aslında en başarılı dönemlerini de bu iki takımla geçirir ve
Kızılyıldızla Sırbistan’da lig ve kupayı kazanarak duble yaparken, Catania’yı
da tarihinde Serie A’da topladığı en yüksek puana ulaştırır. Bu arada 2008
yılında birkaç aylığına RAI’de yorumculuk yapan Zenga son olarak Ocak
2011-Temmuz 2013 arasında Birleşik Arap Emirlikleri’nin Al Nasr takımını
çalıştırır.
Zenga, İtalyan milli takımında 1960’ların sonundan itibaren Zoof ve
Albertosi’nin başlattığı gri kaleci kazağı geleneğini hakkıyla taşıyan ve
1980’lerin sonu ve 1990’ların başında dünyanın en iyileri arasında yer alan bir
kaleci olmuştur. Gri kazak ise daha sonra gelecek Pagliuca, Toldo ve Buffon
gibi çok iyi kaleciler tarafından yavaş yavaş terkedilerek futbolun kaybolan
güzel gelenekleri arasına katılmaya doğru yol almaktadır ki fakir yazarınız
gibi internetten eski formaları alabileceği siteleri araştıran birisi için bu
pek de hoş bir haber değildir (bu arada reklam gibi olacak ama bu konuda ideal
adreslerden birisi için http://www.toffs.com/).
Bu da böyle biter efendim... Yarından itibaren 20. yüzyılın en büyük kalecisi olan Yashin'in hayatını ve kariyerini anlatmaya başlıyoruz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder