Daha önceki bir yazıda, Şampiyonlar Ligi’nden 3. olup elenerek UEFA Kupası’na katılacak takımlar gelmeden yorum yapmanın anlamsız olduğunu savunmuştum. Bu 8 takımın belirleyiciliğini yanlış algılamamak gerek. Genellikle gelip kupayı kazanıyorlar diyemeyiz (Genellikle kazanamıyorlar, hatta genellikle ilk 4’deki oranları da düşük) ve UEFA Kupası’nda mücadele eden takımlardan daha üstdüzey olduklarını da… Oradan Betis gelecekse burada Sevilla var, oradan Udinese gelecekse burada Roma var; ya da örnekler çoğaltılabilir. Ama fizik olarak iyi, moral olarak kötü sayılabilecek bir şekilde gelip dengeleri değiştirdiklerini kabul etmek gerek.
UEFA Kupası’ndan bu sezon farklı tatlar beklememizi sağlayacak birkaç madde vardı yine de…
Mesela Roma’yı, uçan kuşa tekme atılan Serie A’nın dışında bir organizasyonda izleyecek olmak; Totti’yi, Cassano’yu, vesaireyi, yani Serie A’da senelerdir büyük transferini bekleyip “idare eden” bir dolu yeteneği, belki burada işi biraz ciddiye alırlar beklentisiyle ve farklı bir gözle izleyecek olmak…
İki çizgi dışı İngiliz takımının (Bolton ve M’brough), yıllardır süren bir geleneği, İngilizlerin ülke dışında hiçbir şey yapamaması sorununu aşıp aşamayacağına şahitlik etmek…
Son birkaç yılda Avrupa’da yükseliş içerisinde olan Fransızların, hem de 4 temsilciyle bunu devam ettirip ettiremeyeceklerini görmek (Strasbourg, Marseille, Lens, Rennes)…
Portekiz’in dördüncü bir takımı var mıymış (Guimares) öğrenmek…
Kulüp bazında bir temsilcisiyle geçen sezon bu kupayı alarak sükse yapan, Milli bazda bir başka temsilcisi de Dünya Kupası elemelerinde bizi bozguna uğratan Kuzey Avrupa futbolunun, kısmen akrabalığımız da bulunan yeni fenomenini (Zenit değil elbet, Shaktar) desteklemek…
(Bu listeye Almanlar ve İspanyolları katmıyorum, zira onlar biraz farklı)
Ama, bu ve benzeri beklentilerimizin önüne çekilen bir engeli de tartışmaya açmakta fayda var:
Geçtiğimiz sezon Şampiyonlar Ligi’ni kazanan Liverpool ile UEFA Kupası’nı kazanan CSKA’nın, birbirine şaşılacak derecede benzeyen biraz ürkek, biraz mütevazi, ama can yakan futbolları pek dikkat çekici.. Bu yüzden midir; herhangi bir maçta, herhangi bir grupta, herhangi bir organizasyonda favoriler işi rölantide yürütmeyi, kendilerine topluca meydan okuyan bu mütevaziler güruhuna gitgide benzemeyi ve onları bireysel yetenek farkıyla safdışı bırakmayı yöntem olarak tercih ediyorlar?
Belki de, ölümünün onuncu yılında Heleno Herrera’nın laneti, hayatında hakettiğini düşünüp görmediği ilgi nispetinde sahnede..
Çok üstü kapalı olduysa şöyle özetleyelim: Herrera’nın 60’larda dünya futboluna empoze ettiği Catenaccio yüzünden küçük takımlarla başa çıkamaz hale gelen büyükler, Hollandalılar’ın 70’lerdeki Total Futbol devrimine kadar, gitgide onları taklit etmeye başlamışlardı.. Bu yıllarda dünya üzerinde oynanan futbol da (Brezilyalılar ve Arjantinliler’inki dahi) halen hatırlanıp hatırlanıp eleştirilir.
Gerçekten de son yıllarda uluslararası arenada oynanan futbol, 60’lardakine benzer bir yönde ilerliyor.
O yıllarda sahne alıp bir buçuk Dünya Kupası (70 ve azıcık 74) gören fakat yerel lig bazında İtalya ve İspanya dışında yayılma şansı bulamadan Holandalılar tarafından temizlenen, rakibi oynatmama temelli Catenaccio virüsü (Total Futbol’un ilk yerel yayılma alanları da İspanya ve İtalya’ydı, bir bakıma temizlenmesi kolay oldu), 90’lardan itibaren kendini ufak ufak gösterse de, önce Fransızlar, sonra da Brezilyalılar tarafından başarısız kılınmak suretiyle unutturuldu.
Şu örnekleri kendi kendimize inceleyelim: Son Serie A şampiyonu Juventus, Son Şampiyonlar Ligi şampiyonu Liverpool, son UEFA Kupası şampiyonu CSKA Moskova, 2001 / 02 ve 2003 / 04 İspanya Şampiyonu Valencia…
(Parantezi görüp çekinmene gerek yok Oben, senden değil Maurinho’dan bahsedeceğim; onun durumu biraz farklı, gerçi Valencia’nın ikinci şampiyonluğu ve kazandığı UEFA Kupası’nda da durum biraz farklı, şöyle ki bunlar temelde oynatmama değil oynama mantığıyla hareket ediyorlar, diyeceğim Porto ve Chelsea’yi bu sınıfa katmayalım ama Benitez yönetimindeki Valencia dahil olsun)
Bu yukarıdaki örneklerin mantığıyla hareket eden takımlar Şampiyonlar Ligi’nde daha fazla ismen büyük takım bulunduğundan, daha fazla çekingenler ve esas sahneleri şimdilik bizim konumuz olan UEFA Kupası.. Lakin oraya sıçramaları da uzun sürmeyecek gibi. Bunu destekleyen bir başka unsur da Chelsea’yi yanlış yönden taklit edecek takımlar silsilesi.
Daha fazla öngörüde bulunmadan meseleyi asıl vitrin olan Dünya Kupası’na endeksleyelim. Çünkü futbol ekollerinin daha rahat yayılmak için ihtiyaç duyduğu reklam en iyi bu vitrinden yapılabiliyor. Yani bir şeyler değişecek veya temizlenecekse bunun miladı önümüzdeki yılın ortaları olacak gibi.
Konumuza dönersek:
Şimdi elimizde iki kutuptan iki örnek var; mütevaziler sınıfından (Luce’nin sevdiği bir rol) Shaktar ve kalbur üstünden Roma; ya da sizin atfedeceğiniz diğer örnekler..
Keşke Şampiyonlar Ligi’nden kimse gelmese de bu mücadeleyi daha detaylı inceleyebilme şansımız olsa..
Milli takımlarından da belli ki, Ukraynalıların ihtiycı olan şey, onları modern futbola göre yönlendirecek bir Neo-Lobanovski. Ama bu isim Lucescu olursa işler biraz değişip yukarıda bahsettiğimiz noktaya geliyor. Elindeki sihirli değneğiyle (Özgüven meseleleri) Shaktar’ı Ukrayna futbolunun zirvesine yerleştiren Luce için, Galatasaray ve Beşiktaş’ta olduğundan daha gerçekçi bir hedef var şimdi; zira elinde bilenmeye daha müsait futbolcular var (Olmalı).. Ve bu kupa, bu hedef için gayet müsait, hem yapısı, hem geçmiş örnekleri bakımından…
Roma ise Capello’nun anti-futbolunun izlerinden yeni yeni sıyrılabiliyor (Bkz. Totti’nin haftasonu oynanacak Roma – Juve maçı öncesi Capello ile ilgili açıklamaları). Bunda herhalde Capello’nun takıma son on yıllarda yegane başarı tattıran kişi olmasının payı vardır.
Kariyeri çok parlak olmasa da, Udinese’de yaptıklarından çıkardığımız netice, Spalletti’nin Roma’nın zengin bölgesi olan ofansif oyunculardan farklı bir biçimde faydalanma yoluna gideceği.
Eğer Roma yönetimi, Capello sonrası hiçbir teknik adama tanımadığı şansı Spalletti’ye tanır ve takım Capello’nun bıraktığı izlerden dağınık olarak kurtulmaya devam etmek yerine disiplinli ve sistemli olarak sıyrılabilirse, birkaç yıl daha Serie A’da değil belki ama, bu yıl UEFA Kupası’nda Roma en büyük favori.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder