İngiltere’de 2 hafta öncesinden beri değişen pek bir şey yok. Bu yazıda işte o değişen iki-üç şeye değinmeye çalışacağım.
Değişen en önemli şey ligde Chelsea’yi zorlayabilecek tek takım oldğunu iddia ettiğim Manchester Utd’ın bu yükü kaldıramayacağını kanıtlamasıydı. 22 Ekim’de Tottenham’la Old Trafford’da 1-1 berabere kalan Şeytanlar, bu hafta Middlesborough’ya deplasmanda 4-1 gibi ağır bir skorla yenilince hem güvenlerini kaybettiler hem de camia karıştı. Premier League’in kurulduğu 1992 senesinden beri ligi adeta domine eden United, bu sene de şampiyon olamazsa, bu sene zarfındaki şampiyonluksuz geçirdikleri en uzun dönem olacak. Daha anlaşılır bir şekilde söylemek gerekirse, bu takımın 13 senedir şampiyonluklarının arasındaki maksimum süre 2 yıl. Sir Alex Ferguson döneminde yazılmış bu destan, şu anda usta koçun başına roket gibi geri tepmiş durumda. Başarıya alıştırdığı camia artık hep daha fazlasını beklediğinden, artık ihtiyar teknik direktörün istifasının geldiği konuşulur oldu. Rooney, C. Ronaldo, Henize ve Fletcher gibi genç isimlerle yeniden yapılanmaya çalışan United, 3 senedir bu işi bir türlü beceremedi desek yeridir. Denenen isimlerden, büyük ümitlerle alınan Djemba-Djemba, Kleberson, A. Smith, Saha gibi oyuncular bir türlü bekleneni veremedi. Daha da ileriye gidersek, Cristiano Ronaldo da dahil olmak üzere, Rooney ve Heinze dışındaki tüm yeni oyuncuların (yeni derken, son 3 sene zarfında kulübe dahil edilmiş olan) hiçbiri, istikrarlı ve bir United oyuncusuna yakışan performansı sergileyemedi.
Bu noktada kişisel görüşüm, Sir Alex’in bu “yeniden yapılanma” sürecinde, bildiği metodları kullanması ya da takımı bırakması gerektiği yönündedir. Ferguson Manchester’ı altyapıdan, ada kökenli transferlerden, veya İskandinavya’dan gelen oyuncularla Manchester yaptı. Son 15 senenin Man Utd’lı efsane futbolcularına bakalım: Schmeicel, Irwin, Pallister, Beckham, Keane, Giggs, Sheringham, Scholes, Yorke, Cole, Johnsen vs vs... Tamam Yorke belki Tirinidad&Tobago’lu fakat uzun süredir İngiltere’de yaşıyordu. Gelmek istediğim nokta şu: Manchester, Londra kadar kozmopolit bir şehir değil. Her ne kadar yetenekli olursa olsun, İngiltere’ye uyum sağlamakta güçlük çekecek, İngilizce bilmeyen oyuncuları getirirken bir daha düşünmekte fayda var. Premier League’e son 3 senedir akmakta olan Latin oyuncların çoğu bu yüzden harcanıyor. Chelsea bunu başarabiliyor çünkü başındaki Mourinho Portekizce, İspanyolca ve İngilizce biliyor. Koçluk kariyeri boyunca 3 ülke gezmiş ve yardımcıları da çokuluslu. Arsenal desen takım zaten Fransız kolonisi gibi. Kaldı ki, Kuzey Fransa’dan gelenlerle Güney Fransa’dan gelenler arasında bile dağlar kadar uyum süreci farkı oluyor. Ada’da başarılı olmuş Fransızlar’ın çoğu Orta ve Kuzey Fransa’dandır. Liverpool da hızla İspanyol kolonisi olma yolunda ilerliyor. Eğer Ferguson bu süreci başarıyla tamamlayamazsa daha nice Veron’lar, Kleberson’lar, Djemba-Djemba’lar harcanacak.
Peki United için hiç iyi şeyler yok mu? Eh, var bi iki tane... Van der Sar takıma çok iyi uyum sağladı mesela. Bir de Rooney & van Nistelrooy ikilisi müthiş güzel oynamakta. Son olarak da O’Shea’nin sürekli artan formu onlar için sevindirici olabilir. Ama o kadar... Daha fazlası değil.
Bir de uyanan devin uyanması misali yavaş yavaş silkinen Newcastle var. Ligin ilk 4 maçında bırakın galip gelmeyi, gol bile atamayan Newcastle, son 6 maçta 4 galibiyet aldı. Souness bu çıkışlarını, takım kimyasının yavaş yavaş oturmasına ve Emre’yle Owen’ın sakatlıklarının tam olarak düzelmesine bağlıyor. Bense kolay fikstüre ve takımın birbirini yavaş yavaş tanıyor olmasına bağlıyorum. Kaldı ki, sezonun flaş ekibi, şu anda lig 2.’si olan Wigan’a da 3 hafta önce 1-0 yenildiler. Son iki maçları WBA ve Sunderland’leydi ve saydığım bu iki takım şu anda ligin en dibindeki iki takım. Owen’in son 5 maçta 4 gol atması, Emre’nin harika oynamaya başlaması tabii ki onlar adına sevindirici. Üstüne üstlük artık emektar gol makinası Shearer’ı da sürekli yedek soyunduruyorlar. Yerine Ameobi başlıyor. Bu hafta WBA karşısında kulübü adına 197. golünü kaydeden efsane forvet, Milburn’ün elinde olan 200 gollük kulüp rekorunu kıracak gibi. Zaten şu anda kariyeri boyunca İngiltere liginde en çok gol atan oyuncu unvanını ele geçirdi. Yine de, bu hafta basına verdiği “Yedek oynatılmamı anlayışla karşılıyorum. 35-36 yaşında bir forvet için bu lig fazla hızlı. Kaldı ki ben Ameobi’nin benim için önceden yıprattığı bir defansın işini bitirdim.” diyerek müthiş bir profesyonellik sergiledi. Ben yine de Newcastle’in üzerindeki bu havanın dağılacağını düşünüyorum. Takımda halen Bramble, Ramage gibi üst düzey futbola yakışmayacak oyuncular varken ne yapsalar boştur bence.
Bunların dışında son 2 haftanın en ilginç olayı, Henry’le Pires’in penaltıyı paylaşarak (!?) kullanma çabasıydı. Onu benim anlatmam doğru kaçmaz isterseniz foruma gidip ShadoW’un yazdığı yazıyı okuyun ama tercihen pozisyonun videosunu felan download edin.
Unutmadan, bir de eski GS’li Abel Xavier’in doping skandalı var. Sağ bek bu sene M’Borough’da oynamaktaydı taa ki doping testi pozitif çıkıncaya kadar. Üstelik doping testini yapan ve sonucu FA’e belirten de kulübün ta kendisi. M’borough’u bu tavrından dolayı kutluyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder