Gönül isterdi ki Halil ve Berkant kardeşlerimizin bu ismi uzun takımı bir iki maç kazansın. Ama nolduysa oldu, 3.haftadan sonra bu mazisi şanlı takım retarde bir insan gibi davranmaya başladı. Bir yerlerden kafalarına vuran olmazsa pek de düzeleceklere benzemiyorlar. İlk 3 haftada 6 puan aldılar, (ki hatırlarsınız NTV’nin bu sene Bundesliga Premier’inde Schalke deplasmanında müthiş oynamışlar, 80.dakikadan sonra yedikleri gollerle AufSchalkeArena’da puandan olmuşlardı) sonrasında ise 11 maçta 3 puan. Bu saçmalıktan başka bir şey değil. 6. haftada kendi sahasında Mainz’e kaybedince bir de Mainz’i azdırdılar. Onlar da o zamana kadar sıfırken bir hareketlendiler. Bu şekilde bu kümede kalma mücadelesindeki rakiplerini de gaza getirdiler. Her neyse dönelim Kaiserslautern’e. (bu ismi yazmak da çok zor be kardeşim kısaca Lautern dersem anlarsınız.)
Mazisi şanlı dedim ya bir bakalım neler olmuş siyah-beyaz fotoğraflarda. 1951, 53, 91 ve son olarak 98 olmak üzere 4 şampiyonlukları var. Bu de mazi mi be demeyin 90’ların çoçuğu olarak kafamızda “iyi takım Lautern” imajı var. Böyle ligin dibinde görmek olmuyor valla. Otto Rehagel’in son kulüp başarısı olan Lautern 98’de Bayern Münich’in önünde şampiyon olmuştu. Otto Rehagel 96-97 başında 2.Bundesliga’dan aldığı takımı Bundesliga’ya çıkarmış ve aynı sezon içinde şampiyon olarak müthiş bir sansasyon yaratmıştı. “Otto Amca” ne kadar büyük bir teknik direktör olduğunu bize 2004’de bir daha kanıtladı ancak konumuz Lautern tabii. O efsanevi kadroyu hatırlayalım isterseniz bir daha. Kalde Çeklerin zıpır kalecisi Petr Kouba. Euro96’da nasıl sevmiştim bu adamı sormayın. Forvette de ekürisi Pavel Kuka var. Yanında da Olaff Marschall 21 golle. Savunmalarında aklımda kalan biri yok mesela. Şimdi düşününce mantıklı geliyor, Otto Rehagel savunmada ne yapsın yıldızı. Adam kurmuş o geleneksel catenachhio defansını, liberolu… Ohhhhhh. Rahata bak. Sadece 4 maç kaybetmiş o yıl Lautern ekibi be 34 maçta 39 gol yemiş. Kadrolarına baktım da şimdi BJK’ya gelen Schafer de kadrodaymış ve 10 maç da olsa oynamış. Zaten 2 yıl sonra Beşiktaş’a gelmişti. Herneyse Otto Amca’nın orta sahası o zaman efsane. Orta saha yakışıyor Lautern’e. Sforza, Hristov, Riedl gibi isimler hatrımızda. Sforza ve Riedl geçen seneye kadar, Hristov ise bir önceki sezona kadar kadrodaydı. Onlar gitti Lautern bitti. Bunu laf olsun diye söylemedim yapacağım yorumun ana noktası bu aslında.
Başarıyı rejenere edebilmek zor biliyorum ama Lautern için yorumum da o. Bakın şimdi 97-98 de şampiyon takım. Kadroda bir adam var, Michael Ballack. Daha 21 yaşında. Sonraki sene Ballack takımın önemli bir parçası olarak 30 maçta oynuyor ve çok iyi bir performans veriyor. Yalnız sene sonunda Leverkusen’e kaptırılıyor. Biliyorum ben de böyle yükselen oyuncuları tutmanın zor olduğunu ama başka bir noktaya geliceğim ki ağlayacaksınız. Yaşlanan Sforza, Riedl takımda tutulurken bir de üzerlerine o yıl Djorkaeff ve Basler ekleniyor. Şimdi söyleyin hangi akla hizmeti, -Oben sever bu lafı- bir franchise oyuncu yaratmak varken paranızı artık kariyerinin sonuna yaklaşan bu dedelere verirsiniz anlamak mümkün değil. Tabiiki tecrübe önemli yalnız başarıyı tekrar yaratmak için enerji lazım. Benim takıntılı olduğum bir konu bu, başarıyı süreklileştirmek konusu. Galatasaray’ın 2000’de yaşadıkları sonrası bugünkü hali ortada. Yönetimlerin başarılı bir kadroyu bozma korkusu çoğu zaman başarının korunamaması sonucunu veriyor. Bu korku gençlerin de önünü kesiyor. Artık doyuma ulaşmış oyuncular ise kanımca, “oooh al paraları yat” moduna geçiyorlar. Başarıdan sonra doymuşluk oranını azaltmak gerek bu çözeltide. Daha da doyurmak değil.(kısır kimya bilgimle saçmaladım galiba.) Ballack 97-98 şampiyonluğu yaşadığında daha 21 yaşındaydı ve sadece 16 maçta forma giymişti. Bu onun Bundesliga’ya gözünü açtığı kulüpte daha tatmin olmadığın gösterir. Onu tatmin edecek yatırımlar yerine, “sen git başka yerde tatmin ol,” deyip bırakamazsın, bırakırsan da aha işte tarih 01.12.2005, halin ortada.
O sezondan sonra bir daha belleri doğrulmadı. Bir önceki paragrafta vurguladığım gibi kısa vadeli düşündüler, kısa vadeli tepelerde kalabildiler. Sonraki 2 sezon 5. bitirdiler ligi. Ondan sonraki sezonun daha ilk yarısında Otto Rehagel gitti ve bir dönem kapandı. O günden bugüne kadar da daha çok düşmemek ile uğraşıyorlar. Otto’nun gidişi 96’da 2.Bundesliga’da başlayan bir dönemin sonu demek oluyordu Lautern için. Kısa vadeli düşünülmüş planlamalar kısa sürede Lautern’in altını kazdı ve 98’in müthiş kadrosu ve sansasyonu tarihte parlayıp sönen bir yıldız olarak kaldı.
Şu andaki halleri vahim. Ama ben bunu biraz daha tarihsel bağlamda değerlendirip, burda suçu bu senekilere atmamayı uygun gördüm. Başarı bir anda elde edilmiyor. Birkaç senelik kalkınma planları, eğer doğru adımlar atılmışsa sonunda başarıyı getiriyor. Yalnız bunu ekonomik olarak getiriye çeviremeyenler ya da elde ettikleri pozisyonu çarçur edenler o kral tahtından indirilmeye mahkum. Bana sorarsanız Galatasaray da benzer sorunlarda bu durumda. Fazla konservatif davranıp, Fatih Terim ile bir ikinci dönem bile denediler işi abartıp. Fenerbahçe ise Galatasaray’ın başarılı olduğu dönemde hamlelerini iyi oynamış ki şu an ekonomik ve sportif anlamda bu kadar iyi durumda. Ben gidişata baktığımda Fenerbahçe’nin daha kalıcı bir başarıya doğru yelken açtığını görüyorum. Kaiserslautern gibi değil.
Kalın sağlıcakla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder