15. haftayı geride bırakırken, puan tablosunun tepesinde 3 tane takım aynı puanda bulunuyor. AZ Alkmaar, PSV ve Feyenoord 35 puanla diğer rakiplerden koşmuş durumda şampiyonluk için savaş veriyor. Tablonun bu hali almasındaki en önemli sebep kuşkusuz geçen haftasonu oynanan Feyenoord’un 1-0 kazandığı PSV maçı. 3 takımı genel olarak istatistiksel olarak karşılaştırırsak şu sonuçlar ortaya çıkıyor.
Takım Toplam Gol Gol Ort. Yenilen Gol
AZ 41 2.73 15
Feyenoord 40 2.67 16
PSV 30 2 10
Atılan gollere baktığımız zaman
1) Az Alkmaar, Co Adrianesse ile çok iyi bir grafik yakalamıştı. İyi takım oyunu sonucunda ligde son haftalara kadar iddialılardı ve UEFA’da yarı final oynamışlardı. Bana kalırsa geçen seneden daha başarılı durumdalar ve yaptıkları hatalardan ders almışlar. Tecrübe kazanan kadro, şampiyonluk için herşeyini ortaya koyuyor, takım oyunu oynuyor ve başarılı oluyor. Bunun en güzel kanıtı da orta sahanın haddinden çok fazla gola atıyor olması. 7-8 kişi ile atak yapıp aynı şekilde defansa dönebiliyorlar.
2) PSV daha lig başlamadan lige 5-10 puan önde başladı. Yıllardır ezici üstünlükleri ve güçlü kadrosu onları moral oldu. Kredileri yavaş yavaş tükeniyor ve rakipleri PSV’yi yakaladı. Tercübeli, yaşlı defansı az gol yemeyi başarıyor ve Hollanda Ligi sınırlarında genç orta saha ve ileri uç oyuncuları idare ediyor ama Şampiyonlar Ligi söz konusu olduğunda aynı tabloyu çizmek o kadar da kolay değil. PSV’yi Şampiyonlar Ligi’nden söz ederken daha detaylı inceleyeceğiz.
3) Feyenoord ise Galatasaray gibi UEFA Kupasında birinci turda elendi. Rapid Bükreş mağlubiyeti ile Avrupa defterini kapadılar ve kendi liglerine döndüler. PSV’yi yenmeleri çok önemli bir adımdı, iki hafta sonra oynayacakları AZ
Avrupa Kupalarına gelince.. Önceliği PSV’ye verelim. 4 gol atarak, -2 averaj ile gruptan çıktılar. Peki ne yaptılar? Şampiyonlar liginde yapılması gerekeni yaptılar. Kendi sahalarındaki 3 maçtan 9 puan çıkardılar. Üstüne bir de Milanla berabere kaldılar. Milan’a kaybetmiş olsalardı bile, 3 galibiyet ile çıkacaklardı. Şahsen kuralar çekilirken benim E Grubu düşüncem Milan 13 veya 15, PSV 9, Fener 4 veya 5 puan şeklindeydi. Bunu iddia ederken Fenerbahçe kötü veya Milan çok iyi diye düşünmedim. PSV içerdeki maçlarını alır deplasmanda da kaybeder tezimden yola çıktım.
PSV geçen senelere göre bu sene çok kayıplarla mücadele etti. Satılan oyuncular, sakatlar derken akıl almayacak oyuncularla oynadı. İlk olarak, 6 maçın 6sında da ilk 11 çıkan İbrahim Afellay. 19 yaşında orta saha oyuncusu. Annesi babası Faslı, kendisi Hollanda vatandaşı. Ikinci göze çarpan oyuncu İsmail Aisatti. 1988 doğumlu ve 4 maçta forma giydi. Fenerbahçe’yi yıkan oyuncu diye söz edilen Farfan 1984 doğumlu. Bu kadar genç oyuncunun yanında oynayan isim Cocu ve Simons. Cocu dede olacak, Simons da 30unu geçti. Bizim alışık olmadığımız bir sahne değil mi? Geçen hafta Galatasaray-Beşiktaş maçının 25. dakika bütün tribünler, akıl verenler, çok bilenler Yalçın’ı çıkartıp defansın ortasına Orhan’ı koymak sol beke de Heinz’i denemekten yanaydı. ‘Öküz gibi yapılı adamdan sol bek olmaz da ne olur, bu Yalçın’dan iyidir’ dendi dakikalarca. Belki zorunluluktan Yalçın oynadı ama ilk yarım saatten sonra alıştı ve kalan 1 saat fena da oynamadı. Tabi bunda Tigana’nın yardımı da gözardı edilemez ama yine de Galatasaray bir oyuncu, genç bir yetenek kazandı.
Öte yandan Fenerbahçe Kayseri’de 3 tane atmış ayağında top gezdiriyor. Daum neden Olcan’ı oyuna almak için 87. dakikayı bekliyor? Neden 65’te, hadi en geç 70’te oyuna gençleri almıyor? Gençlerle ben uğraşmam nasıl olsa klübün parası var transfer yaparız gerekirse diye mi düşünüyor?
PSV 17 yaşındaki çocuk ile Cocu’yu gayet güzel yanyana oynatıyor ve oyuncu yetiştiriyor. Belki PSV’nin önü geçen seneki gibi açık değil ve benim tahminim büyük ihtimalle ikinci turu geçemeyecekleri, ama gençleri oynatmaktan korkmuyorlar ve çok da iyi ediyorlar. Bahsettiğim İsmail ve İbrahim, 5 sene sonra toplam 30 milyondan satılır PSV’de borçsuz tasasız yoluna devam eder.
Hollanda’dan yazı yazıp Ajax’tan bahsetmemek olmaz. Ama ben size şu takım bu kadar gol attı, şu oyuncu iyi demek yerine ilk bakışta göze çarpmayan ayrıntıları sunmaya çalışıyorum.
Öte yandan orta sahada ise tam bir istikrar söz konusu. Pienaar ve Sneijder orta sahanın ve ön liberonun büyük yükünü nerdeyse üstlenmiş durumdalar. Özellikle Sneijder, De Jong’un da yardımı ile çok iş yapıyor ve Ajax’ın forvetteki bu çeşitliliğinin doğurabileceği olumsuzlukları, çok çalışmasıyla ve başarılı grafiği ile önlüyor.
Son olarak farklı bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Önceki yazımda da söz ettiğim gibi Ajax ’ın altyapı sisteminden bahsedecektim. Gelen her oyuncuyu alt yapılarına alıyorlar. Bizim ‘altyapı seçmeleri’ sistemi adamlarda yok. Bizde 1000 kişi başvuruyorsa bunlardan 70-80 tanesi sadece seçiliyor. Ajax’a 1000 kişi başvuruyorsa bunların hepsi uzun bir sure deneniyor. Öyle 1-2 saatte iki şut çektikten sonra fırlatıp atmıyorlar.
Amsterdam’da gezerken belediye tarafından yaptırılan, 16 tane nizami futbol sahası ölçülerinde yanyana çim futbol sahasını gittiğimde görmüştüm. Eğer belediye halkına böyle bir hizmet sunuyorsa, Ajax ’ın, Feyenoord’un ve diğer Avrupa takımlarının tesislerini düşünemiyorum. Altyapı sistemine geri dönersek, Ajax’ta söyle bir system uygulanıyor. Altyapıya alınan her oyuncuya bir ‘Ajax pasaportu’ veriliyor. Yaptıkları her hareket bu pasaportlara işleniyor ve bütün oyuncuların kayıdı bu şekilde tutuluyor. Yemeğe 5 dakika geç kalma olsun, antremanda arkadaşına bağırma olsun, alt yapı sorumluları bunların hepsini not ediyor ve gençler de bunları bilerek kendilerine dikkat ediyor.
Ajax ’ın resmi sitesindeki altyapı tanıtımında, ‘genç takımlar, aynı A takımın çalıştığı gibi çalışıyorlar’ açıklaması yer alıyor. Baştan sona, Ajax için, Ajax sisteminde ve disiplininde oyuncu yetiştiriyorlar. Takımın oyun sistemi 4-3-3 küçük yaştan öğretiliyor, oyunu rakip sahaya yıkmanın önemi anlatılıyor ve fair-play’in önemi aşılanıyor.
Bu mantalitenin yanı sıra TIPS adını verdikleri bir altyapı modeli ile eğitim yapıyorlar. TIPS kelimesi, technique, insight, personality ve speed kelimelerini simgeliyor. Personality (yani kişilik) ve speed (hız) doğuştan gelen, değişmesi çok zor değerler olarak düşünülüyor. Teknik ve insight (görüş, oyunu okuma, oyunu hissetme diye açıklanabilir) zamanla değişebilen ve geliştirilebilen kavramlar olarak lanse ediliyor. Ajax ’ın altyapısında da antrenörler oyun görüşü ve teknik üzerinde durup, gençleri bu konularda eğitiyorlar. Ayrıca çocukların nelerden hoşlandıklarını düşünüp, onlara büyük sinema salonlarında eski Ajax yıldızlarını ve hareketlerini taker taker izletip, örnek gösteriyorlar. Ve bunun sonucunda da, Gullit, Van Basten, Bergkamp, Davids, Kluivert, Rijkaard, Cryuff gibi yıldızlar yetişiyor. Umarım ilginizi çekmiştir.
Hepinize sevgiler. Yorum ve sorularınızı her zamanki gibi bekliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder