Yukarıdaki puan tablosunu incelediğimde 10.8.2005 tarihli “Premiership Kabuk Değiştiriyor” yazımdaki öngörülerimin çoğunun tuttuğunu görüyorum. Chelsea en yakın takipçisi Man United’ın 10 puan önünde açık ara liderliğini sürdürüyor. 2. sıra ile 8. sıra; 9. sıra ile 20. sıra arasında ise her an her şey olabilir. Sezon başında beni yanıltan şey ise orta düzeydeki takımların (Man City, Charlton, West Ham, Tottenham gibi) uzun vadede Liverpool, Arsenal gibi takımların yine gerisinde kalmış olması. Ben Liverpool ve Arsenal’den, sezon başındaki oyunlarına bakarak daha kötü performanslar beklerken onlar sürekli çıkış halindeler.
Ligde değişik neler var onlara bakalım;
1. Sezona müthiş başlayan Charlton tam bir çöküş içinde.
Bir ara 2’liğe kadar tırmanan Charlton, bu hafta kendi sahasında Man City’e 5-2 gibi
farklı bir skorla mağlup olarak, 5 haftadır üst üste yenilmiş oldu. Charlton benzer bir grafiği 2003-2004 sezonunda da sergilemişti. Nedense menajer Curbishley, Charlton’ı orta sınıf takım görüntüsünden bir türlü uzaklaştıramıyor. Tam “oldu” derken, takımı istikrarsız sonuçlar almaya başlıyor. Bu 5 maçın moral bozukluğu daha da alt sıralara düşmelerine neden olabilir.
2. Liverpool ritmini bulmaya başlıyor.
Geçen sezonun Avrupa şampiyonunun sezon başındaki lig performansı herkesi hayrete
düşürmüştü. Ama Benitez takımı iyi toparladı; son 5 haftadır gol yemeden kazanmak İngiltere’de kolay değil. Özellikle bu hafta sezonun flaş takımı Wigan karşısında oynadıkları oyun tek kelimeyle mükemmeldi. Savunmaları kusursuz işledi, 2 metrelik yeni sırıkları Peter Crouch ise çok iyi oynadı, 2 gol atarak gol orucunu bozdu. Gerrard ise yine muhteşemdi. Şampiyonlar Ligi’nde de emin adımlarla yol alıyorlar. Benitez, Liverpool’a tam ısındığında gerçekten tartışmasız bir süpergüç olabilirler. Gerrard ve Xabi Alonso destekli Finnan-Carragher-Hyppia-Riise savunma bloğu gerçekten çok iyi işliyor. Genç İspanyol kaleci Reina fena değil, Luis Garcia’nın ne zaman ne yapacağı belli olmaz. Kewell, Cisse ve Morientes ise kendi standartlarının çok altında oynuyorlar. Ancak şu anda lider Chelsea’yle aralarında 12 puan fark var ve önünüzdeki takım Chelsea ise bu farkın uzun vadede bile kapanması hayal. Tahminen, Rafa, lig şampiyonluğu mücadelesini rölantiye alıp ilk 4’e girmeyi deneyecek ve asıl gücünü yine Şampiyonlar Ligi’ne saklayacak. Bu haftaki Chelsea – Liverpool maçını sabırsızıkla bekliyoruz.
3. Everton geliyor mu?
Sezona feci başlamışlardı. Bir ara sonunculuğa demir attılar. Ancak son haftalarda bırakın
sadece toparlanmayı, müthiş futbol oynamaktalar. David Moyes’ın bu sene yeniden yapılandırdığı Everton’da taşlar yerine oturmaya mı başlıyor ne? Yobo defansta ve orta sahada gayet başarılı oynuyor. Moyes, orta sahanın ortasında fizik gücü yetmeyen Arteta’dan harika bir sağ kanat yaratmış. Cahill, Hibbert ve Davies yine çok koşuyorlar. Ancak takıma en büyük pozitif etkiyi, ara transferde gelen van der Meyde yapmış. Gravesen sonrası hissedilen yaratıcı beyin rolünü çok iyi üstlenmiş. Bir önemli artı daha: geçen sezon kayıpları oynayan büyük potansiyel McFadden son haftalarda ilk 11’in değişmez adamı ve forvette etkileyici performanslar sergiliyor. Bent ve Beattie ise ne yazık ki hala gol kaçırma yarışındalar. Bu hafta Blackburn gibi zor bir deplasmandan 2-0 galip ayrılan Everton, küme düşme hattını zaten hak etmiyordu. UEFA’yı yakalayabilirler mi işte orasını bilemem.
Ligdeki diğer takımların performanslarına gelince: Arsenal, Man Utd, Tottenham ve Newcastle aynı viteste devam ediyorlar. Bir bakıyorsun 3 maçlık galibiyet serisi, ama ardından sürpriz bir mağlubiyet. Bolton, Man City, Middlesborough ise ayrı birer alem. Gerçekten çok heyecanlı futbol oynuyorlar ancak UEFA’nın üstünü zorlayamazlar. Ligin yeni takımları Wigan ve West Ham’ın alkışa değer mücadeleleri ise tam gaz sürüyor. Bence galibiyet yüzü bir türlü göremeyen Sunderland bu sene kesin küme düşecek; bahisçi olsam kimle oynuyorlarsa her hafta aralıksız yatırırdım. Birmingham da acaip gidici gözükmekte. Küme düşen 3. takım ya WBA ya da Portsmouth olur gibime geliyor. Zaten Harry Redknapp’ın Portsmouth’tan kovulacağı konuşuluyor.
Bir efsanenin sonu: Roy Keane Man United’dan ayrıldı:
Bu adam gerçekten efsane olmayı hak ediyor. Altyapıdan yetişti, kariyeri boyunca sadece Şeytanlar için ter döktü. Kazanılan onca lig şampiyonluğu, FA Kupası ve Lig Kupaları, ve Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunda hep o vardı. Schmeichel’dan devraldığı kaptanlık bandını hakkıyla uzun yıllar taşıdı. Ancak son iki senedir yaş kemale ermişti, bir türlü o eski dinamizmini sergileyemiyordu orta sahanın ortasında. Ferguson’ın mentalite bakımından sahada en güvendiği isimdi, sağ koluydu. Ancak aşırı sinirli yapısı nedeniyle özellikle takımdaki yeni jenerasyonla sık sık kavga ettiği biliniyordu. Beckham’ın United’dan gidişini hazırlayan “kaş yarılma” skandalında bariz bir şekilde Ferguson’ın yanında yer almıştı, Kleberson, Miller ve Fletcher’ın üzerinde bütün kaptanlık egosunu tatmin etmişti. Zaten sahada da isteneni veremeyen kızgın İrlandalı’nın genç oyuncularla yaşadığı sorunlar artık o kadar yüz üstüne çıkmıştı ki, en güvendiği kale Ferguson bile ona sırtını döndü. Sonuç olarak kaptanın sözleşmesi karşılıklı feshedildi. Kendisi şu anda free agent ve Sam Allardyce onu Bolton’a şiddetli bir şekilde istiyor. Kırgın yıldızlar kolonisi Bolton’a yakışır diyorum.
Arsene gidici mi?
İsmi (Arsene-Arsenal), tavırları ve yönetimiyle Arsenal’le özdeşleşmiş teknik adam Wenger’in geçtiğimiz hafta Japon Futbol Federasyonu yetkilileriyle görüşmesi Londra’da bomba etkisi yarattı. Bilindiği gibi, Wenger, Monaco kariyeri sonrası Japonya’da Grampus’ü çalıştırmış, ve Japon milli takımının bir hiçken bugünlere gelmesinde yetiştirdiği oyuncularla önemli pay sahibi olmuştu. Hatta Japon Ligi’ni bırakıp Arsenal’e imza attığında kendisinin Japonya’dan geliyor oluşu, arsız İngiliz tabloid basınında “ARSENE WHO?” gibi manşetlerin atılmasına sebep olmuş, bu manşetleri yazan kişiler ilk sezon sonunda elde edilen şampiyonluk ve o zamandan bugüne Arsenal’in Premier Ligde elde ettiği en kötü derecenin 2.’lik olması gerçeği karşısında susmak zorunda kalmışlardı. Yetmiyormuş gibi Wenger, dünyaya Henry, Vieira, Pires, Wiltord, Reyes, Fabregas, Cole, Ljungberg, van Persie, Touré gibi sayısısz yıldız armağan etmeye devam etmişti.
Wenger, basına verdiği demeçte Japonya’yı 2006 Dünya Kupası’nda çalıştırmayı çok istediğini belirtti. Ancak burada kritik soru şu: Arsenal’i bırakacak mı? Guus Hiddink modelini uygulaması mümkün; bilindiği üzere Hiddink, şu anda hem PSV’nin hem de Avustralya’nın hocası. Ancak ne Arsenal PSV kadar liberal bir camia (İngiltere’de futbol o kadar hayati bir mesele ki teknik adamın milli takımla paylaşılması hoş karşılanmayabilir), ne de Japonya’nın futbola verdiği değer Avustralya kadar az değil (ulusal gururu abartı olan Japonlar’ın milli takımını çalıştırmakla en popüler sporu rugby olan Avustralya’yı çalıştırmak bir değil). Bütün bunların üzerine, Wenger’in de kesin bir açıklama yapmaktan sürekli çekinmesi, Arsenal’in kötü lig performansı ve Henry’nin Barcelona’ya gideceği dedikodularıyla birleşince kuruntular hat safhaya çıkıyor. Tahminim, Wenger’in çok sevdiği Arsenal’inden ayrılmayacağıdır. Her şeyden önce yeni Emirates Stadyumu’nda birkaç maç oynamadan gitmezJ. Bir de, FIFA’nın oyun kuralları değişiklikleri konusunda bile ilk danışılan insan olması nedeniyle karizması hat safhada olan bir futbol adamı olduğundan, bu ikili görev konusunda insanların kendisini daha hoşgörüyle karşılayacağına inanıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder