Yazdığım yazılarda küreselleşme olgusuna zaman zaman değinmek durumunda kalıyorum.Tarihin ilk çağlarından beri ,kabilelerden ulus-devletlere uzanan çizgide içe dönük,dışarıyla etkileşimde olmayan toplumlar,milletler gördük.Bu mekanizmanın en önemli söylemlerinden biri de kendi kendine yeten devlet olmaktı.Türkiye Cumhuriyeti için de bu söz sıkça telaffuz edile geldi.Ülkemizin kendi kendine yeten bir devlet olduğu,bu topraklarda bu ülkenin kendi kendine yeteceği.O gün ki şartlar itibariyle bunun yadsınamayacak bir doğruluğa sahip olduğu açıktı.Bunun futbolla ne alakası var demeyin.Bir önceki yazımda da bahsettiğim yabancı sınırlamasından tutundan da bu yazıda bahsedeceğim takıma kadar çok alakalı olduğu kanısındayım.Evet bana bu yazı için ilham veren takım: Athletic Club de Bilbao.
Adını sıkça duyduğumuz bir takım Athletic.80’li yılların ortalarında Beşiktaş ile 90’lı yılların sonlarında Galatasaray ile ve geçen sezon yine Beşiktaş’la karşılaşmış olmasından ötürü değildir onu fazlaca tanıma sebebimiz.PKK sorunuyla 20 yılı aşkındır uğraşan Türkiye’nin ilgisini hep çekmiştir İspanya’daki Bask sorunu ve ETA.Bu Bask sorunun temeline ilginç bir özelliğiyle de oturmuş olması Athletic takımını bizim için ilgi çekici yapmıştır.Sadece Bask doğumlu olanları oynatan bir takımdan bahsediyoruz.
Kulübün kuruluşundan itibaren ister bağnazlık diyerek hor görelim isterse yerele ve milletine bu kadar bağımlılık diyerek saygı duyalım.Kendi kendine yetmek düşüncesinin futbol sahalarındaki en ilginç ve en önemli mihenk taşı belki de bu kulüp.Sınırların alt üst olduğu bir dönemin,Avrupa Birliği üyesi İspanya Krallığının özerk bölgelerinden Euskadi’nin milliyetçi(belki de faşizan) takımı Athletic.
Bugün artık kendi kendime yeterim düşüncesinin anlamlı olmadığı fikri genel kabul gören bir yaklaşım.İspanya liginin Barça ve Real den sonra en önemli bir-iki takımından biri olmuş Athletic Bilbao’nun bu sezon düşme tehlikesini soğuk bir şekilde hissediyor olması bu görüşü haklı çıkarır mahiyette.Her daim kendi yetiştirdiği yada çevredeki Basklı oyuncuları kadrosuna katarak oynatan bu takım bu sezon hiç de alışık olmadığı zor zamanlar yaşıyor. Kadrosunda artık eskisi kadar kaliteli oyuncu bulunduramamış olması onu da Sociedad’ın bir süre önce bıraktığı anlayışa doğru itecek mi acaba diye düşünmemize neden oluyor.90’lı yılların sonlarında kadrosunda Etxeberria,Urzaiz,Alkiza,Javi Gonzalez, Guerrero,Rios, Larrazabal’lı kadrosuyla oldukça güçlü bir takım olma başarısını göstermişlerdi.Altın kuşakları bulmak her zaman kolay olmuyor.Bugün ise kadrosunda yeterli seviyede kaliteli oyuncu(en azından eski dönemlerine göre) bulunduramamış olmaları bu takımı zor günlere itmiş durumda.
Yine de insanın hayranlık duymasına engel olunamayacak bir anlayışları olduğu düşüncesindeyim.Daha 20’li yaşlarına yeni adım atmış yada atmamış Llorente,Ustaritz, Danobeitia,Amorobieta,Murillo ve 20’li yaşlarının henüz çok başında olan Irola,Aduriz, Casas,Gurpegi,Aranzubia,Endika gibi oyuncuları kadrolarında bulundurup hatta bulundurmakla kalmayıp onları takımın iskeleti haline getirebilmiş olmaları takdire değer.Aralarından İspanya futboluna katkı sağlayabilecek oyuncular mutlaka çıkacaktır ne var ki bu Bilbao’yu sağlam bir takım hüviyetine kavuşturabilecek midir? Bu soruya olumlu yanıt vermek oldukça zor olsa gerek.Tarihi boyunca sadece Fransız Lizarazu’yu kadrosuna katmış(onun da Fransa’nın Bask kısmından olduğu malumunuz) Athletic takımının bu faşizan yaklaşımını nerede sonlandıracağı merak konusu gerçekten.Halbuki ellerinde tuttukları yetenekli oyuncuların yanına takımı güçlendirecek transfer yapmaları onların seviyesini çok daha üst düzeye itecektir.
Kendi kendine yetmek düşüncesinin futboldaki en sağlam kalesi Athletic Club De Bilbao yıkılmamak,ayakta kalmak için direnişine devam ediyor.Bu direniş de iyi bir takımı izlememize engel olmaya devam ediyor.Bugün düşme potasındaki dokuz takımdan biri durumunda ve 18.durumdaki Alaves’in sadece iki puan üstünde bulunuyor.
İspanya ligi tarihinde 2768 puan toplayarak Real Madrid ve Barcelona’nın ardından üçünü durumda bulunan,8 kez İspanya ligini şampiyon bitiren(son kırk yılda sadece iki kez olması dikkate değer)23 kez kral kupasını kazanan(yine son kırk yılda sadece üç kez) bir takım Athletic.Parantez içlerindeki sayılar tutumlarının onları başarıya götürmedeki en önemli engel olduğunu bir kez daha ortaya çıkarıyor.Dünya küreselleşip,zaman ilerledikçe Bilbao takımı da buna ayak uyduramıyor.Futbol tarihlerinde en parlak dönemlerini 29-36 yılları arasında yaşadıklarını ve buna ilaven 82-83 ve 83-84 sezonlarında da ard arda iki kez şampiyon olduklarını görüyoruz.84 de Kral kupasını ve 85’de de tarihlerinde ki tek süper kupayı aldıklarını düşünürsek 82-85 dönemi de oldukça parlak bir dönem.(ilginç bir not da Bask bölgesinin en önemli diğer takımı olan Sociedad’ın da tarihindeki iki şampiyonluğu 80-81 ve 81-82 sezonunda almış olduğu.Bu dönemin Bask futbolunun doruk noktasını teşkil ettiğini düşünebiliriz)82-85 döneminde Sola,Dani,Sarabia,Noriaga,Argote, gibi oyuncuların yanı sıra daha sonra İspanya futbolunda adına sıkça duyduğumuz Zubizarreta,Salinas, Goicoechea gibi oyuncular kadroda yer aldılar.
Eğer tekrar altın bir kuşak yakalama şansını Bilbao takımı bulamazsa eski başarılarına ancak uzaktan gıpta ederek ve belki de önümüzdeki yıllarda ikinci ligde oynamak durumunda kalacak.Kendi kendime yeterim demek ne kadar doğru takdir sizin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder