1954:
İsviçre'de yapılan turnuva, bizim için farklı bir anlam taşıyordu, çünkü tarihimizde ilk kez Dünya Kupası'na katılacaktık. Nasıl katıldığımızı hepiniz bilyorsunuz zaten. İspanya'a karşı ilk maçı 4-1 kaybediyoruz. İkinci maçı 1-0 kazanıyoruz ama o zamanlar ikili averaj diye bir kavram olmadığı için, üçüncü maçı tarafsız sahada Roma'da oynuyoruz. O maç da berabere bitiyor ve tribünlerden gelen İtalyan çocuk Franco (şu an yaşıyor mudur acaba?) kurada bizi seçiyor ve Dünya Kupası'na katılıyoruz.
Macaristan, Almanya ve Güney Kore'nin olduğu grupta Macaristan'la oynamıyoruz. Nedenini sormayın, üzümünü yiyin.. Almanya ile iki maç, Güney Kore ile bir maç yapıyoruz. Güney Kore'yi 7-0 yendiğimiz efsanevi maç tabii ki gurur verici bir skor ama aynı 7 golü Almanya ile oynanan maçların ikincisinde yediğimizi de unutmayalım. Grubun en önemli maçında ise Macaristan, Almanya'yı 8-3 yener.. Ve daha sonra olacak final öncesi güzel bir mesaj verir.
Turnuva'da oynanan iki tane de enteresan maç var. Biri Avusturya'nın, İsviçre'yi 7-5 yendiği, ilk yarısı 24 dakikada atılan 9 golle 5-4 biten Dünya Kupaları Tarihi'nin en gollü maçı.
Diğeri de çeyrek finaldeki, Macaristan-Brezilya karşılaşması.. Macarların yıldızı Ferenc Puskas'ın oynamadığı, çamurlu zeminde çok çetin bir mücadeleye sahne olan, 4-2 Macaristan üstünlüğü ile sonuçlanan 'Bern Muharabesi' diye adlandırılan bu maçta, Brezilya'dan iki(hakeme diz çöküp yalvarmışlar ama fayda etmemiş), Macaristan'dan bir oyuncu atıldı.. Iki takım ikişerden toplam 4 penaltı kaçırdı. Ama en ilginci, maç sonunda Macar ve Brezilyalı oyuncuların, soyunma odasında ışıkları kaptıp, kavga etmesi ve bu kavga sonucunda hiçbir oyuncunun ceza almamasıydı..
Final maçını ilk tur gruplarında karşılaşan Macaristan ve Almanya oynadı.. Ilk turda 8-3 yenilen Almanya bu maçı 3-2 kazandı ve futbol dünyası 4 yıl arayla ikinci final şokunu yaşadı.. Çünkü bariz favori olan Puskas'lı, Kocsis'li(5 maçta 11 golle gol kralı oldu) Macaristan, daha yeni 8 tane attığı takıma yenilmişti.. Maç sonrası, Macaristan kalecisi şikeyle suçlandı, doping iddiaları ortaya atıldı. Özellikle bu iddiaların ikincisi çok ciddi.. Hala konuşulan ve kesinlik tabii ki kazanmasa da artık çoğu kişinin kabullendiği bir iddia.. Yazık Almanya'ya.. Doping yapmadıysa boş yere suçlandığı için yazık, yaptıysa daha da büyük yazık. Hatta yazıklar olsun..
Ama sonuç değişmedi.. 1950-55 arası oynadığı 51 maçın 43'ünü kazanan, kalelere 220 gol göndererek, maç başına 4 gol gibi bir ortalama yakalayan, Dünya'da turnelere çıkarak millete şov yapan (ki bir tanesi Türkiye'deydi, biz de onları yenip 50 yıl konuştuk) Macar efsanesi ölmüş, yerine ileride Dünya ve Avrupa Şampiyonları'na damgasını vuracak Almanya doğmuştu..
Burada bir ufak parantez de Ferenc Puskas'a açmalıyım.. 84 uluslararası maçta 83 golle kırılması çok güç bir rekoru elinde bulunduran, toplam 823 maçta 720 gol atan bir futbolcuya daha saygılı davranalım ve Doğu Avrupa tarihinin gelmiş geçmiş en büyük futbolcusu anketinde oyları Hagi yerine bu müthiş solağa verelim diyorum..
1958
Ilk kez televizyon yayının yapıldığı turnuva, Isveç'te yapıldı.. 4 Britanya takımı, Ingiltere, Iskoçya, Galler ve Kuzey Irlanda'nın çeyrek finale kadar geldiği (Kuzey Irlanda bu yıllarda bayağı iyiymiş) turnuvada çok fazla ilginçlik olmadı. Artık futbolun daha ciddi bir spor olduğu ve Dünya Kupaları'nın enteresan olaylar yerine futbol güzelliklerine sahne olmaya başladığı turnuvaydı.
1950'de Brezilya kendi evinde yaşadığı final şokunu Brezilya bu kez Isveç'e yaşattı ama bu kez futbol dünyası şoka uğramadı. Çünkü favori Brezilya idi.. Zaten tüm futbol kamuoyu, finale kadar da önemli işler yapan finalde ise biri o sürekli gösterilen vole olmak üzere, 2 gol atıp, maçı 5-2 ile Brezilya'ya getiren Pele'ye odaklanmıştı.. Biz fazla odaklanmayalım, çünkü yazmaya başlarsak, yazıyı Dünya'nın yarısının gelmiş geçmiş en büyük futbolcu olarak
Pele'nin ön plana çıktığı turnuvada başka yıldızlar da vardı.. Biri Sovyetler Birliği'nin efsanevi kalecisi Lev Yashin, diğeri de 6 maçta 13 gol atarak Dünya Kupalarında kırılması güç bir rekora imza atan Fransız Just Fontaine'di..
Şampiyon Brezilya'da ise Pele ile beraber ön plana çıkan diğer isim Garrincha oluyordu.. Babama göre Pele'den de iyi bir oyuncuymuş Garrincha.. Gerçi aynı babam Yattara'nın Garrincha'dan da iyi olduğunu söylüyor.. Gerçekten enteresan..
1962
1960'da 9.5 şiddetinde olan depremin yaralarını sarmaya çalışan Şili'de düzenlendi 1962 Dünya Kupası.. Pele'nin sakatlığı nedeniyle oynamadığı, onun yokluğunda az önce bahsettiğimiz 'Küçük Kuş' lakaplı Garrincha'nın yıldızlaştığı kupayı ikinci kez Brezilya kazandı..
Sovyetler Birliği grup maçlarında Kolombiya karşısında 4-1 öndeyken, Kolombiya birden uyanmış ve maç 4-4'e gelmiştir.. Bu, sönük geçen turnuvanın akılda kalan maçlarından biridir. Bu maçta 4 gol yiyen Yashin'in turnuvanın kalecisi seçilmesi ise enteresan bir olay..
Dünya Kupaları Tarihi'nde sıkça bahsettiğimiz meydan savaşı niteliğinde oynanan maçlardan biri de, Italya ile ev sahibi Şili arasında oynandı.. Tekmelerin yumrukların havada uçuştuğu, Italyan oyuncu Humberto Maschio'nun burnunun kırıldığı, çıkan ve çıkmayan kırmızı kartların çok konuşulduğu, futbol tarihinin leke maçlarından biri oldu bu maç.. Maç sırasında çıkan bir yumruklaşmada Italyan David oyundan atılırken, Şilili Sanchez'in sahada kalması, sahaya üç kez emniyetin girmesi bu maçı kara leke yapan diğer etmenler.. Bu arada emniyet ilk girişini ise sekizinci dakikada oyundan atılan Ferini'yi oyundan almak için yapmış.Hakemin kartıyla Ferini oyundan çıkmak istemeyince, tıpkı bir suçluyu mahkemeye götürür gibi emniyet Ferini'yi sahadan çekip almış.Gerçekten çok ilginç..
Bir başka ilginç olay da Çekoslavakya-Meksika maçında oldu. Vaclav Masek adlı çek futbolcu maçın 15. saniyesinde attığı golle, Dünya Kupaları Tarihi'nin en erken golünü attı.. 40 yıl sonra ise Hakan Şükür, bu rekoru 11 saniyeye getirdi. Hakan'ın bu golü için en güzel yorumu da Italyan Rai Sport yapmıştı: 'Bu maç için erken, bu kupa için geç atılmış bir gol..'' Hakan'a laf attık, bir de övelim.. Hakan'ın bu rekoru, bence diğer rekorlarının yanında kırlıması en muhtemel olanı.. Neyse uzatmayalım..
Final maçı Brezilya ile Çekoslavakya arasında oynandı.. Maçı 1-0'dan 3-1 yaparak Brezilya kazandı. Brezilyalı Vava, 58'den sonra bu finalde de golünü attı ve arka arkaya iki finalde ağları havalandıran tek futbolcu olarak tarihteki yerini aldı...
Neyse bu yazılık bu kadar yeter.. ÖSS'ye hazırlanmak için rapor aldım, okula gitmiyorum..
1966
Görüntülerin renklenmeye başladığı, futbolun daha çok günümüz futboluna benzemeye başladığı, Dünya Tarihi'ne ismini yazdırmış futbolcuların çıkmaya başladığı yıllara geldik.. Fakat 1966 yılına geldik diye komiklik olmayacak diye birşey yok.. Dünya Kupası öncesi kupa çalınmış.. Ben ilk okuduğumda inanmadım.. Birkaç kaynaktan daha baktım, gerçek... Hakikaten komik.. Kupayı bulan ise Pickles adlı bir köpek oluyor.. Bir ağacın dibinde bulunuyor kupa.. Helal olsun Pickles'a, ne diyelim.. Daha da komiği kupayı çalan Edward Bletchly adlı arkadaş, hakim karşısında şu sözleri söylemiş: ' Karar her ne olursa olsun, tek dileğim Ingiltere'nin kazanması'.. Neyse dileği gerçek olmuş..
Turnuva'ya damgasını vuran ikinci hayvan ise Dünya Kupaları Tarihi'nin ilk maskotu Aslan Willie.. Özgür Willie ile karıştırmayın, bir alakası yok..
Anlayacağınız gibi Ingiltere'de düzenlendi 1966 Dünya Kupası. Turnuvanın enteresan takımı ise komünist rejimi nedeniyle Dünya tarafından dışlanan Kuzey Kore oldu.. Hem Italya'yı yendiler, hem de Portekiz karşısında ilk 25 dakikada 3-0 öne geçtiler.. Eğer turnuvanın yıldızı ve 9 golle gol kralı Eusebio, 4 gol atıp takımını 5-3 lük galibiyete taşımasaydı, Kuzey Kore yarı final oynayacaktı..
Eusebio ve Portekiz demişken, Portekiz'in 3. olarak Dünya Kupaları Tarihinde alıp alcağı en iyi dereceyi aldığını söylemeliyiz..
Şampiyon ise Alf Ramsey yönetiminde Ingiltere oldu.. Wembley'de Batı Almanya ile efsanevi bir final oynandı.. Nesi efsane demeyeceksiniz, çünkü bu siteye girip bu yazıyı okuyan herkes o maçı bilir.. Maç 2-2 biter ve ilk kez bir Dünya Kupası uzatmalara kalır.. Uzatma dakiklarında Hurst'un vurduğu şut üst direğe çarpıp yere düşer ve çizgiyi geçti mi, geçmedi mi tartışmaları hala sürer.. Sonuç: Gol geçerli sayılır ve Ingiltere ve bir gol daha bularak (gene
1970
Her kupanın bir enteresan olayı oluyor.. Bu kupanın enteresan olayı ise epey acı verici.. Dünya Kupası'na katılmak isteyen
Meksika'da yapılan kupa televizyon yayını faktörüyle gündüz, güneş altında oynandı ve sıcak futbolu etkiledi.. Bir benzeri 94 ABD'de olacak. Fakat fazla etkilenmeyen bir takım vardı.. Tostoa, Rivelino, Jairzinho, Carlos Alberto, Clodaldo ve elbette Pele'li Brezilya..
Dünya'daki çoğu futbol otoritesi tarafından gelmiş geçmiş en iyi milli takım olarak
Tekrar futbola dönersek, finalist Italya'da Riva ve Rivera ön plana çıkarken, üçüncü olan Batı Almanya'nın yıldızları Kaiser Franz ve 6 maçta on golle gol kralı olan Gerd Müller'di..
1974
1974 Dünya Kupası ilk ve son kez bir Türk hakemin maç yönettiği Dünya Kupası olur.. Doğan Babacan bu turnuvayla futbol tarihine de bir ilk kazandırır.. Dünya Kupaları Tarihi'nin ilk kırmızı kartını Şili'li Carlos Caszely'e göstermiştir..
Batı Almanya'da yapılan turnuvaya Orta Avrupa ülkeleri hakim olmuştur.. Batı Almanya, Dünya Şampiyonu olurken, sol komşusu Hollanda ikinci, sağ komşusu Polonya ise üçüncü olmuştur.. 4. ise son şampiyon Brezilya'dır..
Bu Dünya Kupası Doğu Almanya ile Batı Almanya'nın da karşılaşmasına tanık olur.. Maçın, Batı Almanya'da olması bir başka enteresanlıktır.. Sparwasser'in golüyle Doğu Almanya'nın kazandığı maç, Batı Almanya için utanç kaynağı, Doğu Almanya için ise propaganda aracı olmuştur..
Üçüncü Polonya'yı sürükleyen 7 golle gol kralı olan Grzegorz Lato'ydu.. Ikinci Hollanda ise efsanevi antrenör Rinus Michels'in(Ajax'taki başarılarıyla efsane olmuştur) yönetiminde Cryuff ve Neeskens gibi yıldızlarla ikinciliği almış ama şampiyon Beckenbauer ve Müller gibi iki süper yıldıza sahip olan Almanya olmuştu.. Müller demişken, kendisinin 62 milli maçta 68 gol attığını ve bu gollerin çoğunun önemli maçlarda, Dünya ve Avrupa Şampiyonalarında geldiğini unutmayalım..
1978
1978 Dünya Kupası'nı geçen turnuvada olduğu gibi yine evsahibi kazandı..
Fakat bir evsahibinin, evsahipliğini bu derece hissettirdiği ilk ve tek turnuva olmuştu.. Arjantin'de var olan askeri rejim nedeniyle ülke yoğun bir baskı altıda yaşıyordu.. Bir nevi bizim 'Istibdad Dönemi' gibi.. Ve bu sert rejim nedeniyle bir çok ülke turnuvaya katılmak istemedi. Sonuçta hepsi katıldı ama katılmayan oyuncular oldu.. Bunlardan en önemlisi ve hatırlananı ise tabii ki Johan Cryuff.. Cryuff, bence kazandığı büyük başarılar, ve futbol yeteneğinden çok bu yaptığıyla kendini diğer yıldızlardan ayırmıştır.. Herkes iyi futbolcu olabilir, hatta herkes büyük futbolcu da olabilir ama fenomen olabilmek başka birşeydir.. Cryuff da bir fenomendir..
Fakat Hollanda, Cryuff'un yokluğuna rağmen, finale kadar yükselmeyi başardı.. Rensenbrink, Kep, Van der Kerkhof ve Arie Haan gibi yıldızlar, Cryuff'un yokluğunda ön plana çıkan isimler oldu.. Özellikle Arie Haan'ın Italya'ya attığı gol, efsaneleşmiştir.. Babam yıllar boyu bu golü bana sürekli anlatmış, öve öve bitirememişti.. Daha sonra ben de izledim.. Babam biraz abartmış. Hatta sallamış. Şimdi bunun gibi sürekli gol oluyor. Tabii bu golün önemli bir maçta Zoff gibi bir kaleciye atılmış olma özelliği var ama ben yine de abartıldığı kadar iyi olduğunu düşünmüyorum..
Turnuvanın şampiyonu ise Arjantin olurken, askeri dikta, Arjantin'in finale kalmasını sağlayan en önemli etkenlerden biriydi.. Tabii ki yine askeri rejim nedeniyle hiç Boca'lı oyuncu olmamasına rağmen, Passarella, Kempes gibi yıldızları ile Arjantin iyi bir takımdı ve şampiyonluğa yakışıyordu..
Fakat finalistin grup maçlarıyla belli olduğu bir sistemde Brezilya ve Arjantin, final için averaj hesabı yaparken, Brezilya'nın maçını daha önce oynaması, sonrasında ise Arjantin'in, son maçında Peru'ya 6 gol atması ve Peru'nun kalecisinin Arjantin asıllı olması, o ana kadar ise 5 maçta toplam 6 gol yemiş olması, hep kafalarda yer tutan soru işaretleri.. Dünya Kupaları, 1934'den sonra ikinci kez diktatörlüğün kurbanı oluyor ve siyaset, futbola bir kez daha karışıyordu..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder