Fenerbahçe’nin 2005-2006 sezonunda oynayacağı en zor maçtı belki de San Siro deplasmanındaki AC Milan-Fenerbahçe maçı. AC Milan, yerleşmiş, oturaklı ve uyumlu kadrosuyla, kuşkusuz, Şampiyonlar Ligi’ne son beş senedir damgasını vurmuş bir kulüp. Bu süre zarfında bir Avrupa şampiyonluğu kazandılar, iki kez de finalde kaybettiler. Her şeyden önce rakibin bu inanılmaz istikrarını ve başarısını takdir etmemiz ve gerek Milan’ı, gerekse Fener’i buna göre değerlendirmeliyiz.
Tamam, Fenerbahçe belki deplasmanda oynuyordu, ancak Daum’un üzerindeki baskı Ancelotti’nin üzerindekinin onda biri olamazdı. Fatih Terim’in tahtını devraldığından beri Milan’ı başarıdan başarıya koşturan Ancelotti anlaşılan bir türlü taraftarlara ve Berlusconi hanedanına yaranamıyor ki onca başarıdan sonra bile koltuğu sallantıda. Daum’un da iş güvencesinin çok yüksek olduğu söylenemez; özellikle de tepesinde ezeli rakibi Galatasaray’ın Avrupa kariyeri altında ezilen ve başarıya susamış, sabırsız bir camia varken. Ancak şu da unutulmamalıdır ki Türk kamuoyu geçen sezonun finalisti Milan karşısında Fenerbahçe’nin galip geleceğinden çok da ümitli değildi. Doayısıyla Daum’un 3-1 kaybedilen bu maçtan sonra çok fazla kredi kaybettiği söylenemez.
Maçın taktik analizine gelirsek… Milan, dünyada 4-1-2-1-2 sistemini uzun süredir en iyi oynayan takım. Üstelik Ancelotti bu taktiğini de hemen hemen hiç değiştirmediğinden, herhangi bir teknik direktörün Milan’ı analiz etmesi kadar kolay bir şey yok. Yani Milan’ın güçlü yanları da zafiyetleri de apaçık ortada. Milan, göbekten, özellikle de kontrataklarla çok iyi gelen bir takım. Savunma halindeyken ve orta alanda pas yaparken inanılmaz derecede uyumlu ve soğukkanlılar. Kalelerinde çoğu zaman ciddi tehlike yaşıyor gibi görünseler de yavaş çekimde Milan oyuncularının surat ifadelerine dikkat edin, en ufak bir panik, heyecan, insani bir his ifadesi göremezsiniz. Çünkü Milan asında bu tür pozisyonları verip biraz biraz rakibi üzerine çekmek isteyerek tuzağına düşüren, kontratak kollayan bir takım. Bu gerçeği maç sonrasındaki röportajında Tuncay Şanlı da ifade ediyor. En zayıf yanları ise kanatlardan çok atak yemeleri ve yaş ortalaması gitgide ilerleyen kadronun fizik kondüsyon açısından maç sonlarına doğru oyundan kopabilmesi. Bu zafiyetleri geçen sezonki finalde Liverpool karşısında doruğa çıkmıştı.
Fenerbahçe’nin artı yanlarından en önemlisi ise genç ve kondüsyonu çok yüksek bir kadroya sahip olması. Mücadele çok üst düzeyde. Anelka ve Alex gibi Avrupa takımlarının hepsinde oynayamayacak kadar eksantrik, ancak inanılmaz derecede yetenekli oyuncuları var. Marco Aurelio ve Appiah ise her koçun aradığı, savaşçı ve topu iyi kullanabilen önliberolar. Artı, takım olarak, hem savunmadaki hem de hücumdaki yan toplarda, çoğu Türk takımına tezat oluşturacak bir şekilde iyiler. En büyük eksiklik ise sağ ve sol beklerde. Ne Serkan ne de Ümit Özat bek oynayacak oyuncu değiller. Kaldı ki, Luciano’nun hiçbir zaman ikili tandemde istikrarlı bir partneri olamadı. En son Tomas’la çok iyi bir uyum içerisindeydiler. Daum Önder, Servet, Deniz ve Ümit Özat’ı bu noktada sürekli deniyor. Fenerbahçe’de gerçek anlamda kanat oyuncusu da yok. En bariz örnek, sol kanatta aslen forvet olan Tuncay’ın oynatılmaya çalışılması.
Siz siz olun maç sonrası Telegol’de yapılan aptalca yorumlara kanmayın. Fener bu maçta kapasitesini aşarak oynadı. Mümkün olduğunca kanatlara pas yapmaya çalıştılar, 87. dk.’ya kadar panik yapıp da Milan’ın istediği gibi göbekten gelme hatasına düşmediler. Spor yazarları Milan bu maçta iyi oynayamadı diyorlar; Milan’ı uzun zamandır izliyorum, bu maçta da aynı ciddiyetle, ellerinden geldiğini artlarına koymayarak oynadılar. Yani aslında Milan uzun süre Fener’e dikiş tutturamadı. Üstüne üstlük 1-1’den sonra ciddi anlamda bocaladılar. Ancak yine de maçı, oyuncularının üstün bireysel kalitesi ve yılların birikimi olan Şampiyonlar Ligi tecrübesiyle kazanmayı bildiler. 3-1 sizleri yanıltmasın, maç zaten 2-1’den sonra kopmuştu. Fenerbahçe iki senedir Şampiyonlar Ligi’nde oynuyor diye kendini kesinlikle tecrübeli sanmamalı, karşı takımda Maldini gibi Tuncay’ın yaşı kadar senedir bu ligde oynayan bir oyuncu varken.
Uzun lafın kısası, Milan, uzun süre Daum’un doğru taktiğini sahaya yansıtan Fener karşısında bocalamasına rağmen (ki golü de çok erken bulmuşlardı) her zamanki taktikleriyle başarıya ulaşmayı bildiler: Shevchenko ve Vieri (sonradan Gilardino) çapraz koşularla defansın göbeğini şaşırtırken onların arkasında gizli forvet oynayan Kaka, inanılmaz bireysel becerisiyle B planını harekete geçirdi, ve adeta maçı tek başına kazandı. Shevchenko’nun maç sonrası röportajı ise ibret niteliğindeydi: adam kısacası İtalyan futbolunu yıllardır Avrupa’nın zirvesinde tutan sportif Makiyavelizmi özetledi desek yeridir.
Şimdi isterseniz bazı oyunculara ayrı birer parantez açalım:
Pirlo: Herhalde bu adam Milan’dan başka hiçbir takımda bu denli etkili oynayamaz. Bu maçta da bütün atakları koordine etti, oyunu müthiş kurdu. Herhalde bir futbolcu bu kadar soğukkanlı, bu kadar iyi pas verebilir. Yerine giren Vogel, Pirlo’nun yokluğunu hissettirdi. Kaka’nın ilk golündeki pasına dikkat çekmek istiyorum.
Kaka: Yaşlı kadronun genç yıldızı Fener savunmasını tek başına darmaduman etti. Hele attığı ikinci gol herhalde bu haftanın highlight’ı olacaktır. Açık alanda bu kadar iyi dripling yapan bir oyuncuya hiçbir taktik, hiçbir savunma oyuncusu önlem alamaz.
Cafu: İnsaf be adam!!! Gelmişsin 35 yaşına hala mı bu kadar enerjik, bu kadar güçlü oynayabiliyorsun. Tecrübeli oyuncu, beklenildiği gibi Fener’in zayıf sol tarafını dağıttı.
Vieri: Nerede o Dünya kupasında kendine kayarak giren Kamerunluyu devirecek güce, uzaktan takır tukur goller atan efsane ayıcık “Bobo?” Adam iki senedir hayaletleri oynuyor adeta. Yaşlılığın yanı sıra Adriana Lima’yla çıkmış olmasının da Vieri’yi bitirdiğini düşünüyorum.
Anelka: Houllier onun için “Kendi jenerasyonunun kesinlikle en iyisi” demişti. Gerçekten de inişli çıkışlı, çalkantılı kariyerine rağmen dün akşam da klasını belli etti. Tek santrfor olarak ileride bir başına ne yapabilirse yaptı. Topu en iyi şekilde sakladı. Dünyanın en iyi savunmalarında birine karşı oynamasına rağmen çoğu zaman topu kendine basan 3 adamdan kurtararak olumlu pas yapabildi. Penaltıyı kazandıran isimdi.
Alex: Bu adamdaki teknik ve soğukkanlılık gerçekten aşmış. Fakat çoğu eleştiride de belirtildiği gibi durarak oynuyor. Adeta çakılı bir pozisyonda… Hiç boşa kaçmak gibi bir eforu yok. Dünkü maçta eğer Milan’ın zayıf noktası olan kanatlarda serbest bir şekilde dolaşsaydı skor çok daha farklı olabilirdi. Bütün bunara rağmen dar alanda akıllara zarar paslar verdi ve takımın diğer oyuncularını birçok pozisyona soktu.
Tuncay: FM diliyle Tuncay’da fizik gücü ve atletizm 20/20, oyun zekası ise 1/20. Kendini mentalite açısından acilen geliştirmesi lazım. Neredeyse yaptığı hiçbir pas ve şut seçimi doğru değil. Kaldı ki, tekniği de yetersiz. Ancak çok deli dolu ve hava toplarında süper. Bu gidişle tahminimce 28 yaşından sonra fiziksel olarak yavaş yavaş çökmeye başladığı zaman futbolu da bırakması gerekecek.
Volkan: Adam elinden geleni yapıyor, savunma yetersizse daha ne yapsın? Rüştü’nün Fener’deki ve milli takımdaki hanedanı sona ermiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder