BBC her zaman için kalbimde ayrı bir yere sahip olmuştur. İngiltere gibi, “tabloid basın” gibi enteresan bir sosyal öğenin en fazla tirajı işgal ettiği bir ülkede, gerek TV olsun, gerek radyo olsun, yayınlarında sevieyi ve kaliteyi korumayı daima başarmışlardır. Gerçi bazen seviyeyi o kadar üstte tutarlar ki, yayınlanan programlar izleyiciye çok sentetikmiş gibi görünebilir; küfreden insan sayısı yok denecek kadar azdır mesela. Ya da, 1978’de Sex Pisols’ın da aralarında bulunduğu bir dizi punk grubunu yasaklamak gibi talihsiz hatalar yapmışlardır. Fakat Thatcherizmin çöküşünü izleyen yıllarda İngiliz hükümetinden bağımsız, yarı-anarşik bir özerklik elde edinmelerinden bu yana popülaritlerini hayli arttırmışlardır.
BBC her türlü belgeselleri ve özel dosyalarıyla meşhurdur. İşte bu “özel dosya” programlarından biri bu hafta yayınlandı ve Premiership’te kıyamet koptu. Program, menajer – futbolcu – teknik direktör üçgeninde dönen illegal ödemelerle ilgiliydi. Son iki senedir İngiliz spor kamuoyunda zaten hararetli bir şekilde tartışılmakta olan konu, böylece iyice alevlenmiş oldu.
“Panorama” adlı programda (anlaşılacağı gibi Britanya’nın “Arena”’sı) gizli kameralar ve “undercover” muhabirler kullanılarak, menajerlerle, teknik direktörlerle ve altyapı sorumlularıyla konuşuluyor ve sanıkların ağzından laf alınmaya çalışılıyor. Konuşmaların çoğunun “pub”’larda geçmesi ise gerçekten ironik.
Program sonucu dünya aleme en çok rezil olan kişi, Bolton teknik direktörü Sam Allardyce. Son yıllarda Bolton’a adeta sınıf atlatan, adı bir aralar İngiltere teknik direktörlüğü için anılan “Big Sam,” programda futbolcu menajeri olan oğlu Craig Allardyce aracılığıyla Bolton’a gelen oyuncuların bonservisinden komisyon almakla suçlanıyor. Craig Allardyce’ın, Temmuz’da, tam da Sven-Göran Eriksson milli takımı bırakmış ve Sam Allardyce’ın adı bu mevki için geçerken futbolcu menajerliğini bırakması ise tartışmaları iyice alevlendiriyor. Anlaşılacağı üzere, Allardyce soyuna karşı yapılan suçlamalar bayağı destekli. Craig Allardyce, halen Jussi Jaaskelainen ve Eidur Gudjohnsen’in menajerliğini yürütmekte. Gudjohnsen’in Chelsea’ye ve Barcelona’ya olan transferlerini de o gerçekleştirdi. Programda, Craig’in Tal Ben-Haim, Ali Al-Habsi ve Hidetoshi Nakata’nın Bolton’a transferleri sırasında önemli ölçüde kayıtdışı para kazandığı ortaya çıkarılıyor.
Suçlanan en ünlü ikinci kişi ise Portsmouth teknik direktörü Harry Redknapp. Redknapp, programda bir pub’da, Blackburn kaptanı Andy Todd’la kendisini takımına katmak istediğini görüştüğünü itiraf ediyor, ki bu tarz bir görüşme FA kurallarına göre yasa dışı.
En çok rezil olan ikinci kişi ise, Chelsea altyapısı futbol direktörü Frank Arnesen. Arnesen, Middlesbrough’un genç milli oyuncusu 15 yaşındaki Nathan Porritt’i Chelsea’ye katmak için illegal bir girişim yaparken görüntüleniyor. Programda aynı oyuncuyu takımlarına katmak isteyen Liverpool ve Newcastle kulüplerinden yetkililer de benzer girişimlerde bulunurken kayda alınıyorlar.
Geçtiğimiz sezon Luton teknik direktörü Mike Newell’ın isyan ederek basın organlarına taşıdığı ve bütün bu tartışmayı başlatan “futbolcu menajeri” skandalının ilk kahramanı Charles Collymore ise, bu programda da filme alınarak büyük bir başarı hikayesi olduğunu kanıtladı. Newell, Collymore’u, Luton’a oyuncu transfer etmek karşılığı kendisine illegal ödenek vermeye yeltenmekle suçlamıştı.
Objektif olarak bütün bu suçlamaları değerlendirecek olursak, her şeyden önce şunları söylemeliyiz: bunlar Premiership dışındaki liglerle karşılaştırıldığında çok büyük şeyler değil. İtalya’da işler artık maç satmaya kaymış durumda, İspanya, Türkiye, Belçika, vesaire gibi bir yığın futbol liginde de bu işlerin olduğunu biliyoruz. Güney Amerika’yla Doğu Avrupa’ya hiç girmeyelim; işin içinden çıkamayız. Anavatanımızdan örnek verecek olursak, Maldaraşanu’lar, Niculescu’lar Lugano’lar, Deivid’ler; Lucescu, Hagi veya Alex’in, ya da Saffet Sancaklı, Popescu gibi oyuncu menajerlerinin cepleri görülmeden kolay kolay Türkiye’ye gelmezlerdi diye düşünüyorum.
Yine İngiltere’ye dönecek olursak, aslında Craig ve Sam Allardyce ikilisine yöneltilen suçlamalar dışındaki (ki bunlar da sadece teyp kayıtlarıyla ortaya atılan iddialar; hiçbiri için ne yazık ki kesin bir kanıt yok). Diğer iddialar ise bence biraz sansasyon çıkarmak amaçlı. Her ne kadar illegal de olsa, kanımca bir oyuncuyu takımınıza transfer etmeden önce kendisiyle bir yemek yemek, pubda takılmak, telefonla konuşup kendisini ikna etmeye çalışmak medenice bir davranış. Fakat İngiliz Futbol Federasyonu buna sıkı derecede karşı ve bu yüzden ilerleyen günlerde Allardyce ailesi dışındaki sanıkların da başı yanacak demektir. Şunu demeden geçemeyeceğim: Güzelim Premiership her şeye rağmen yine de Avrupa liglerinin en temizi. Oyuncuyu transfer etmeden önce kendisiyle konuşmanızın bile skandal olduğu bir ülkede yaşayıp buna tepki gösterenler Akdeniz kıyısına inseler herhalde küçük dillerini yutarlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder