Öncelikle tüm yazarlara ve okurlara selamlar ve özürler. Uzun zamandır takip ettiğim ortakafagol’e İlker Bundesliga yazarı olmamı teklif ettiğinde oldukça mutlu olmuştum. Ancak maalesef hem benden kaynaklanan bazı hatalar hem de bazı şanssız tesadüfler sonucu Bundesliga’nın başlamasından beri yazı gönderemedim. Bunun için herkesten özür diliyorum. Bu yazıyla beraber siftahı yaptığıma göre,bir dahaki ara bu kadar uzun olmayacaktır garanti eder,anlayışınıza da teşekkür ederm şimdiden. İlk yazımın da Schalke04-Bayern Münih gibi önemli bir maç olması beni ayrıca mutlu ediyor.
Schalke04-Bayern München maçı zaten ismi itibariyle büyük bir maç ve özellikle son yıllarda bu 2 takım arasındaki maçların oldukça heyecanlı geçmesi beklentilerimi arttırıyordu. Ayrıca bu maça gelindiğinde iki takımın içinde bulunduğu durum da maçı bir kat daha önemli hale getiriyordu. Sezona fena başlamayan Schalke’nin hem UEFA kupasına 1. turda Nancy karşısında çok erken veda etmesi hem de ligdeki 5 deplasmanda aldıkları 3 mağlubiyet teknik direktör Slomka’yı oldukça sıkıntıya sokmuş durumdaydı. Her ne kadar bu maç öncesinde 9 maçta 5 galibiyet 1 beraberlik ve 3 mağlubiyet ve 16 puanla lider Werder Bremen’in 3 puan gerisinde ve Bayern Münih’le eşit puanda 3. olsalar da taraftarın tepkisi artmakta ve Slomka’ya yönelmekteydi. Bu tepki öyle bir noktaya gelmişti ki,Schalke04’ün belli başlı taraftar dernekleri toplanarak Bayern maçında bir protestoda bulunma kararı aldılar,ki bu kararı gerçekten uygulayarak maçın başından itibaren geçecek 19 dakika 4 saniye boyunca (kulubün kuruluş yılı olan 1904’e bir gönderme) sürecek sessiz kaldılar. Slomka ise bu konuda “taraftarın protesto etmekte haklı olduğunu ancak kendilerinin erken bulacakları bir golle bu sessizliği kırmayı planladıklarını” söylemişti. Bayern cephesine gelindiğinde de durum çok farklı değildi.
Bayern sezon başından beri belli sıkıntılar içerisinde. Öncelikle Michael Ballack’ın Chelsea’ye transfer olması ve yerinin doldurulamaması Münih’in dominant gücünün en belirgin sorunu gibi görünüyor. Franz Beckenbauer de Bayern’in bir 10 numaraya ihtiyacı olduğunu belirtse de (bir Galatasaray taraftarı olarak bu tartışma bir yerden tanıdık geliyor ama,nereden acaba?) kulüp menajeri bu seneyi bu kadroyla tamamlayacaklarının altını çizdi. Mevcut kadroda ise Bastian Schweinsteiger ve Sebastian Deisler gibi yetenekli oyuncular varsa da,Deisler’in geçen seneden beri süren sakatlığı (geçtiğimiz haftalarda iyileşti,takımla idmanlara başladı ve bir süre Bayern B takımının maçlarında yer alacak),Schweinsteiger’inse hiç anlayamadığım bir şekilde sol kanatta oynatılması ve bilinen istikrarsızlığı Bayern’in Ballack’ı aramasına sebep oluyor.
Sitedeki Wolfsburg-Bayern yazısında Erdi Aydemir’in de söz ettiği gibi özellikle takımın sıkıştığı mağlubiyet anlarında sorumluluk alacak oyuncu eksikliği iyiden iyiye sırıtıyor. Bunun yanında Magath’ın belki de bu hücum kısırlığına çare olarak düşündüğü 3 forvetli sistem de büyük tartışma konusu. Hatta Oliver Kahn bile Makaay-Santa Cruz-Pizarro üçlüsünden en az biri daha fazla defansa yardım etmezse bu sistemin yürümesinin mümkün olamayacağını, her şeyin savunmadan başlaması gerektiğini belirtti. Ayrıca Schalke maçı öncesindeki son 3 deplasmanda mağlup olunması ve 4 maçta 10. puanlarını alarak (ki bir Alman takımı ilk kez gerçekleştiriyor bunu) 2.tura çıkmayı garantiledikleri Sporting Lisbon maçına taraftarın takımı ıslıklaması Münihliler üstündeki baskıyı iyiden iyiye arttırıyordu. Dolayısıyla iki takımın da çıkış maçı olarak gördüğü bir maçla karşı karşıyaydık.
Ben maçtan önce iki takımın da psikolojik olarak baskı altında ancak puan olarak çok sıkıntıda olmadıkları için beraberliğe razı olabileceklerini, Schalke’nin oyunu biraz daha forse edeceğini ancak Lincoln’ün eksikliğinden dolayı çok fazla pozisyon yaratamayacaklarını ve çok mücadeleli ancak kısır bir oyunla bir beraberlik çıkacağını düşünüyordum. Sonuçta maç berabere bitti ama,bakalım maçın gidişatı düşündüğüm gibi oldu mu?
Maça Schalke 04: Neuer - Rafinha ,Bordon , Krstajic , Rodriguez - Varela , Bajramovic , Kobiashvili - Halil Altintop , Lövenkrands ,Kuranyi 11’iyle başladı. Dikkatli okurlar hemen fark edecektir,kalede Schalke’nin daimi kalecisi Rost yerine Neuer görev aldı. Rost’un hiçbir sakatlığı olmadığı halde yedek kulubesinde yer almasını kimi haberler disipliner sebeplere kimileriyse son dönemdeki formsuzluğuna bağlıyor. Ancak Slomka’nın Rost’a bir ders vermek için Bayern gibi zorlu bir maçı seçmiş olması büyük eleştiri konusu oldu,ki maç içinde de bunun zararlarını yaşadılar. Bana göre de Slomka’nın hem bu tercihi hem de Lincoln’ün yokluğunda yaratıcılık ve adam eksiltme gibi özelliklere sahip belki de tek oyuncusu Hamit’e görev vermemesi yanlış tercihlerdi.
Bayern ise maça Van Bommel’in ve Schweinsteiger’in dönüşleriyle birlikte Kahn - Sagnol ,Demichelis ,van Buyten , Lahm - Ottl - van Bommel , Schweinsteiger - Santa Cruz ,Makaay ,Pizarro 11 iyle başladı. Bayern’de de Hargreaves,Lucio ve Ismael’in sakatlıkları dolayısıyla Demichelis’in defansın ortasında,genç Ottl’ınsa ortasahada forma şansı bulması dikkat çekiyordu.
Maçın başında Schalke taraftarları karar verdikleri protestoyu uyguladılar. Her ne kadar (yurt televizyonları sağolsun) NTV’den hiç ses gelmiyorduysa da Alman televizyonunun sık sık seyircileri göstermesiyle gerçekten sessiz kaldıklarını algılayabildim. Bu noktada Schalke taraftarını eleştirmek istiyorum. Elbette taraftarların kötü giden takımlarını protesto etmeye hakkı vardır. Ancak bir stadın tamamen sessizliğe gömülmesi şeklindeki bir protesto taraftarın kendi asli görevini reddetmesidir. Futbolcular da madem siz böyle yapıyorsunuz biz de sahaya çıkmıyoruz derse ne olacak? Ya da yönetim biz futbolculardan memnun değiliz para ödemiyoruz derse ne olacak? Kimse onlar profesyonel para alıyor demesin,evet taraftar bu işe karşılık para veriyor ama kimse de zorla almıyor bu parayı. Taraftar-takım ilişkisi böyle bir ilişki değildir,gönülden olmalıdır. Hele hele takım liderin sadece 3 puan gerisindeyken bu kadar kritik bir maçta takımı,üstelik 1-2 dakika değil 20 dakika gibi maçın şeklini belirleyebilecek bir süre boyunca protesto etmek,daha hafif bir kelime bulamıyorum üzgünüm,takıma ihanet etmektir. Bu agresif parantezi kapadıktan sonra maça dönelim.
Taraftarın protestosuna rağmen Schalke maça çok istekli ve hızlı başladı. Zaten Slomka da erken bir gol bularak taraftarın tepkisini kırmayı arzuladıklarını maç öncesinde belirtmişti. Schalke 7. dakikada Kuranyi’yle kaçırdığı golün ardından aradığı gole 13. dakikada Lövenkrands’la kavuştu. Maçın yıldızı Kobiashvili’nin başlayıp sürüklediği atakta Valera’nın ortasına kale sahası içinde ayak koyan Lövenkrands taraftarları da ateşlemiş olacağını düşünüyordu sanırım. Ancak taraftarlar bir süre sevinseler de 19. dakikaya kadar susmaya devam ettiler. Taraftarlar susmakta ne kadar kararlıysa Schalke de onları ateşlemeye o kadar kararlı olacak ki 1-0 öne geçtikten sonra da saldırmaya devam ettiler. Bunun karşılığını da protestonun bitmesinden 5-6 saniye sonra Kobiashvili’nin ceza sahası sol çaprazından yakın 90’a yolladığı müthiş füzeyle 2-0 öne geçerek aldılar. Bu dakikadan sonra taraftarın da desteklemeye başlamasıyla Schalke ilk 20 dakikadaki tempoyu biraz olsun düşürerek oyuna hükmetmeye devam etti.
Bu noktada Bayern’in yazının başında belirttiğim eksikliği göze çarpmaya başladı. Maça felaket başlamış olsalar da takımı biraz olsun toparlayıp tekrar maça en azından oyun olarak ortak edebilecek bir lider oyuncu eksikliği çok belirgindi. Devrenin sonuna kadar daha fazla pozisyon bulamasalar da oyun Schalke hakimiyeti altında devam etti. Ancak tam da devrenin sonunda Bayern’in söz ettiğim lider oyuncu eksikliğinin yerini onları takip etmeye başladığımdan beri bildiğim ve çok iyi tanıdığım(ız) bir başka oyuncu aldı: şans. İlk yarının son dakikasında genç kaleci Neuer’in uzaklaştıramadığı yan top genç Ottl’ın önüne düştü ve penaltı noktası civarında topla buluşan Ottl’ın yaptığı vuruşta top 3 kişinin arasından ve birinin de bacak arasından geçerek ağlara gitti. Bu golle birlikte ikinci yarıda Bayern’in maçı dengeleyebileceği aşikardı.
Devre arasında yemek yemek üzere ayrıldığım yurt salonuna döndüğümde maalesef TV’de Antalya-Beşiktaş maçıyla karşılaştım ve bu maçın izlenmediği bir yurt bulmam yaklaşık 10 dakikamı aldı. 55. dakikada maçı açabildiğimde skor 2-2 olmuştu bile. Bayern’in Makaay’ın ayağından bulduğu bu golle ilgili de birşeyler söylemek istiyorum. Her ne kadar kaleci Neuer’i ilk goldeki hatasından dolayı eleştirsek de Schalke defansının da evlere şenlik olduğunu söylememiz lazım. Bayern’in 2. golünden önce sürekli top çevirmesine sadece bir güruh halinde koşuşturmaktan başka hiçbir şey yapamayan Schalke defans ve ortasahası,cezasahası üzerinde 3 kişiyi geçen Makaay’ı da seyretmekle yetindi.
Ancak buna rağmen golcülüğünü yine konuşturan Uçan Hollandalı’nın da hakkını yememek gerekir. Çok çok iyi başladığı ve 2-0 da öne geçtiği bir maçta 10 dakika içerisinde 2-2’lik beraberliğe düşen Schalke 55-65inci dakikalar arasında bu şoktan çıkamadı ve bu dakikalarda Bayern’in atakları sıklaştı. Ancak pek de pozisyon üretmeyi başaramadılar. 65. dakikadan sonra oyunu tekrar dengeleyen Schalke maçın sonuna kadar golü bulmaya çalışsa da Lövenkrands ve Halil’le buldukları iki pozisyon’cuk dışında pek birşey üretemediler ve beraberliğe razı oldular.
Bu sonuçla iki takım da Werder Bremen’in puan kaybıyla beraber liderle aralarındaki puan farkını korudular ve sıkıntılarını bir süre ertelediler. Ancak yazının içinde birçok kez belirttiğim sıkıntılar her iki takım için de devam ediyor ve açıkçası çok da düzelecekmiş gibi görünmüyor. Bayern’deki uzun vadeli sakatlıklar da bu sıkıntıların aşılmasını zorlaştıracak gibi. Werder Bremen’in istikrarsızlığı (6 gol attıkları haftanın ardından Cottbus’la kendi sahalarında berabere kalarak dünya bahis camiasını yasa boğdukları maç gibi), Hamburg’daki felaket düşüş gibi diğer takımların durumları da hesaba katılınca,sezon sonuna kadar çekişmeli bir lig olacakmış gibi. Ancak bu çekişme bir kalite göstergesinden daha çok bizim Turkcell “Super” Lig’deki gibi “Kim daha az kötü olacak?” sorusunun cevabını bulma yönünde olacakmış gibi görünmekte.
Bu konuda daha detaylı bir analizi bir iki hafta içinde genel bir lig değerlendirmesiyle yapmayı düşünüyorum. Aslında ilk yazı olarak planım buydu ama,ilk yazıyı maç analizi gibi nispeten daha kolay bir yazıyla değerlendirmek istedim. Ne kadar başarılı oldum bilemiyorum,ilk yazım olduğu için olası hatalarım şimdiden affola,yazıların sayısı arttıkça kalitesi de artacaktır emin olabilirsiniz. Hepinize bol futbollu günler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder